TEBBET SURESİ
Bu mübarek süre, "El-Feth" süresinden sonra Mekke-i Mükereme\'de nazil olmuştur. Be; âyet-i kerîmeyi ihtiva etmektedir. Ebü Leheb\'in hüsrana, helake uğradığını gösterdiği için kendisine "Tebbet" adı verilmiştir. Maamafih "Mesed" den, yâni: Fitilli bir ipten bahsettiği için kendisine "Mesed süresi" de denilmiştir. Bundan evvelki "En-Nasr" süresinde müslümanlar için dünyada yardım, âhirette sevaba ulaşmanın takdir edildiği bildirilmişti. Bu sürede de âsî, Peygambere karşı düşmanca vaziyetler alan bir şahıs ile eşinin dünyada zarar, âhirette azaba uğrayacakları bildirilmiş olduğu için bu iki süre arasında mühim bir münâsebet vardır.
1. Ebü Leheb\'in iki eli helak oldu, kendisi de hüsrana uğradı.
1. Bu mübarek süre, Resül-i Ekrem S al I âl âh-ü Aleyhi Vesellem\'e eza ve cefada bulunmuş olan Ebü Leheb ile eşinin helak olarak şiddetli bir azaba atılacaklarını ihtar buyurmaktadır. Şöyle ki: (Ebu Leheb\'in) yâni: Abdül\'muttalib\'in oğlu olan Abdül\'uzza adındaki bir İslâmiyet düşmanının (iki eli helak oldu.) yâni: Kendisi helak olsun, hüsrana uğrasın, bu, onun hakkında bir bedduadır, onun böyle bir duaya lâyık olduğuna bir işarettir. (Ve) Kendisi de hakikaten (hüsrana uğradı.) helak olup gitti. Bu da o helaki vukuundan önce haber vermektir. Nitekim o helak, daha sonra tahakkuk etmiş, Kur\'an-ı Kerim\'in bir mucize olduğu bu sebeple de ortaya çıkmıştır.
"Teb", "Tebbab" lafızları ziyan, helak ve zarar manasınadır.
2. Ona ne malı bir fayda verdi ve ne de kazandığı şey.
2. (Ona) O Yüce Peygamberin düşmanına (ne malı bir zenginlik verdi.) kendisini ihtiyaçtan, hüsrandan kurtarabildi, (ve ne de kazandığı,) kendisini azaptan kurtarabildi. Bütün servet ve zenginliği, bütün evlât ve dostları kendisine faydalı olamadılar.
3. Bir alevli ateşe girecektir.
3. O İslâmiyet düşmanı, elbette ki: Bu dünya azabından başka da (bir alevli ateşe girecektir.) bu da onun hakkında diğer bir ilâhî tehdiddir ki, âhirette gerçekleşecektir.
Bu şahsın künyesi olan (Ebü Leheb) adıyla bildirilmesi, onun ateş saçan bir cehenneme atılmaya lâyık olduğuna işaret etmektedir. Çünkü "Leheb" ateş alevi, parıldayan bir ateş, tutuşan bir ateş parçası demektir.
Kur\'an-ı Kerim\'de Ebü Leheb\'ten başka asr-ı saadetteki kâfirlerden hiç birinin lâkabı, ismi açıkça zikredilmemiştir. Bu da o şahsın ne kadar kötü olduğuna bir delildir.
4. Odun yüklenmiş olan karısı da.
4. Maamafih Ebu Leheb\'in (Odun yüklenmiş olan) Erva Ümmi Cemîle Binti Herp adındaki (karısı da..) cehennem âteşine atılacaktır.
5. Boynunda bükülmüş bir ip olduğu halde -ateşe atılacaktır.-
5. Evet.. O kadın da (Boynunda bükülmüş bir ip olduğu hâlde) âteşe atılacaktır. Çünkü: O da Resül-i Ekrem\'e eza ve cefada bulunmaya çalışırdı, o Mübarek Peygamber\'e pek ziyade düşmanlık gösterir, o mübarek Peygamberin yolu üzerine geceleyin dikenli ağaçları, otları yüklenerek getirir, döküverirdi. Maamafih bu kadın, Resul-î Ekrem aleyhinde koğuculukta bulunur, İslâm dinini söndürmeğe çalışırdı, bu itibar ile de kendisine "o, odun hamalıdır" derlerdi, bununla o kimsenin insanlar arasındaki münâsebetleri yıkmak istediğini kastederlerdi.
"Cîd" Unuk, boyun demektir. "Mesed" de bükülmüş ip, urgan manasınadır.
Bu mübarek sürenin iniş sebebi hakkında Sahih-i Buhari\'de ve tefsirlerde şöyle deniliyor: "En yakın olan akrabanı uyar" (Şuara, 26/214) mealindeki âyet-i kerîme nâzîl olunca Resûl-i Ekrem S al I âl âh -ü T e âlâ Aleyhi Vesellem Safa tepesine çıkmış, seslenerek Kureyş kabilesini çağırmış, onlar da gelip toplanmışlar Ebü Leheb de gelmiş idi, Hz. Peygamber buyurmuş ki: Size bir düşmanın sabahleyin veya akşamleyin gelip hücum edeceğini haber versem, beni tasdik eder misiniz?. Onlar da dediler ki: Evet.. Tasdik ederiz, çünkü, hepsi de Resûl-i Ekrem\'in Muhammedül\'emîn olduğunu bilip itiraf ederlerdi,onun üzerine Yüce Peygamber buyurdu ki: Ben sizi ilerdeki bir azaptan dolayı korkutucuyum, yâni öyle bir azaba uğramamak için İslâm dinini kabul ediniz, Peygamber\'in bu ihtarını dinleyen Ebü Leheb, o muazzam Peygamberin amcası bulunmak şerefine sahip olduğu hâlde hemen inkâra başladı "Tebbenlek": Yazıklar olsun sana!. Sen bizleri bunun için mi davet ettin dedi, Resûl-i Ekrem\'e hakaret göstererek oradan ayrıldı gitti. İşte bu hâdise üzerine bu sûre-i celîle nazil olmuş, helake lâyık olan şahısların Ebû Leheb gibi inkarcılardan ibaret olduğu gösterilmiştir.
Gerçekten de Ebû Leheb, Hicretin ikinci senesi Bedr gazvesinde İslâm mücahitlerinin muvaffakiyetlerinden dolayı üzülerek yedi gün sonra Adese denilen ufacık bir sivilce hastalığı olup helak edici olan bir hastalıktan öldü vücudu kokuştu, o bulaşıcı bir hastalık olduğu için çoluk çocuğu bile yanına yaklaşamaz oldular, nihayet üç gün sonra bir yere defnedildi. İşte kendisine serveti de, çoluk çocuğu da bir faide veremez bulunmuştu. Daha sonra eşi de ölüp lâyık olduğu cezaya kavuşmuştur.
Kısacası: Bu sûre-i celîle, bildirmiş oluyor ki: Cenab-ı Allah\'ın dinine, Resûlü\'ne, düşman olanlar, bir hidâyet mumunu söndürmek isteyenler, nihayet kendi çirkin düşüncelerinin, kötü amellerinin şiddetli cezalarına uğrayacaklardır. Maamafih onların dünyada uğrayacakları felâketler, kendilerini gelecekteki, âhiret alemindeki asıl, en korkunç cezalardan asla kurtaracak değildir. Onların gelecekleri ise daha pek ziyade korkunçtur. Binaenaleyh asıl selâmet ve saadete nail olmak isteyenler, Resûl-i Ekrem\'e tâbi olarak onun gösterdiği yolu takip etmelidirler. İslâm dinine güzelce sarılmalıdırlar. İşte insanlar, ancak o sayede ilâhî lütuflara nail olurlar, ebedî saadetlerini temin etmiş bulunurlar. Ve başarı, Allah\'tandır.