BİR ŞİİR
HASAN SEZÂÎ EFENDİ (Rahmetullahi Aleyh)
VÂLİ HAYRÂN OLDU
İki büyük zât vardı o zaman
"Edirne"de.
Biri
"Hasan Sezâî", öbürü "Enîs Dede".
Edirne’nin vâlisi, çağırıp bir
kimseyi,
Verdi
ona, "Altın"la dolu iki keseyi.
Dedi:
(Bir tânesini götür Enîs Dede’ye.
İkincisini
dahî, ver Hasan Sezâî’ye.)
Maksadı
şu idi ki, "Bakalım bu velîler,
"Dünyâlık
alırlar mı, yoksa red mi ederler?"
O
gelip, birinciyi verdi "Enîs dede"ye.
Dedi:
(Bunu vâlimiz, etti size hediye.)
O,
kabûl etmiyerek, buyurdu ki: (Kardeşim!
Dünyâlık
şeyler ile yoktur benim bir işim.
Selâmımı
söyle ve de ki benden vâliye.
Versin
o altınları fukarâ ahâliye.)
O
kişi “Peki” deyip, ayrıldı o velîden.
Ve
"Hasan Sezâî"nin dergâhına gelirken,
O
sırada, dergâhın, bâzı esnâf kimseye,
Borcu
biriktiğinden, gelmişler istemeye.
Lâkin
bulamayınca ödiyecek akçeyi,
Üzüntü
kaplamıştı bu yüzden talebeyi.
Fakat
"Hasan Sezâî", iltifât eyliyerek,
Oturttu
her birini, birer yer göstererek.
Buyurdu
ki: (Bir miktâr oturup bekleyiniz.
Şimdi
yolda geliyor sizin akçeleriniz.)
Biraz
sonra o kişi, içeri attı adım.
Buyurdu:
(Biz de seni bekliyorduk evlâdım.
Çabuk
şu altınları ver de bizim memura.
Ödesin
borcumuzu şu alacaklılara.)
Vâli
merak ederek o günki hâdiseyi,
Gelip
ziyâret etti, önce "Enîs Dede"yi.
Dedi:
(Siz, altınları almamışsınız, fakat,
Almış
Hasan Sezâî, yok mu bunda bir tezât?)
O,
tebessüm ederek, buyurdu ki: (Ey vâli!
Allah
adamlarının değişiktir ahvâli.
O,
bir “Bahr-ı
ummân”ı andırır ki meselâ,
Az
necâset düşse de, kirletmez onu aslâ.)
Vâli,
"Enîs Dede"nin görüp tevâzûunu,
Anladı
hakîkî bir evliyâ olduğunu.
Ellerini
öperek, çıktı onun evinden.
Ve
"Hasan Sezâî"nin yanına geldi hemen.
Dedi
ki: (Enîs Dede, almadı o nîmeti.
Sizse
kabûl ettiniz, nedir bunun hikmeti?)
Buyurdu:
(Bir "Zümrüd-ü ankâ”dır Enîs Dede,
Yükseklerde
uçar hep, ne işi var pis yerde.
Para,
onun gözünde bir “Leş”
tir ki, kokuşmuş.
Hiç
tenezzül eder mi, ona, "Ankâ" denen kuş?)
Bundan
sonra vâlinin daha arttı hayreti.
Çoğaldı
bu zâtlara sevgi ve muhabbeti.
(Şiirlerle
menkıbeler Abdüllatif UYAN