Cenaze Bölümü
CENAZE BÖLÜMÜ
1. Cenazenin Yıkanma Şekli:
1. Cafer b. Muhammed babasından naklediyor. Resûlullah'ın (s.a.v.) cenazesi gömleği üzerinden çıkarılmadan yıkandı.[1]
2. Ümmü Atıyye el-Ensarî anlatıyor: Kızım vefat ettiği zaman, Resûlullah (s.a.v.) bize gelerek:
«— Onun suyuna sidr koyun, üç defa, veya beş defa yahut daha fazla yıkayınız. Son yıkayışta da bol miktarda veya biraz kâfur sürünüz. İşiniz bitince bana haber verin.»
buyurdu. İşimizi bitirince kendisine haber verdik, bunun üzerine bize izarını (belden aşağı giyilen bir nevi etek) vererek: Bunu sarınız.» buyurdu.[2]
3. Abdullah b. Ebî Bekir'den: Umeys'in kızı Esma, Hz. Ebû Bekir vefat ettiği zaman onu yıkadı. Daha sonra da orada bulunan muhacirlere:
«— Ben oruçluyum, hava da çok soğuk, acaba yıkanmam gerekir mi?» diye sordu. Onlar da:
«— Hayır!» diye cevap verdiler.[3]
4. îmam Mâlik bazı alimlerin şöyle dediklerini duymuştur: Bir kadın vefat eder, onu yıkayacak başka bir kadın, yakın arka-balarından (mahremlerinden) herhangi bir kimse veya vefat eden kadının kocası da bulunmazsa eline, yüzüne toprakla mesh edilerek teyemmüm yaptırılır.
îmam Malik'den: Bir adam vefat eder de onu yıkamak için sadece kadın bulunursa o takdirde adama teyemmüm yaptırılarak defnedilir.
îmam Malik'den: Cenaze yıkamanın bize göre belli şekli yoktur, Önemli olan yıkanıp temizlenmesidir.
2. Cenazenin Kefenlenmesi
5. Hz. Âişe'den: Resûlullah (s.a.v.) pamuktan dokunmuş, ince, beyaz, üç kat bezle kefenlendi. Ayrıca üzerinde gömlek ve sarık da yoktu.[4]
6. Yahya b. Saîd anlatıyor: Duyduğuma göre Hz. Ebû Bekir hastalandığı zaman Hz. Aişe'ye, Resûlullah'ın (s.a.v.) kaç kat kefene sarıldığını sordu. O da:
«— Pamuktan dokunmuş, ince, beyaz üç kat kefenle sarıldı.» diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir üzerine (kırmızı çamur veya zağferan sürülmüş), elbiseyi işaret ederek:
«— Alın bunu yıkayın, iki kat daha bularak beni bununla kefenleyin.» dedi. Hz. Âişe:
«— Bu eski elbiseyle mi?» diye sorunca, Hz. Ebû Bekir:
«— Yaşayanlar yeniye ölülerden daha çok muhtaçtırlar. Nasıl olsa çürüyüp gidecek onun için yeni olması gerekmez.»[5]
7. Abdullah b. Amr b. As anlatıyor: Ölü, bir gömlek, bir izar (etek), bir de bunların üzerine üçüncü kat bir bezle kefenlenir. Bu üç kat bulunmaz da sadece bir kat kefen bulunursa onunla yetini-lir.[6]
3. Cenazenin Önünde Yürümek
8. tbn ŞihabMan: Resûlullah (s.a.v.), Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer cenazenin önünde yürürlerdi. Sonra gelen halifeler ve Abdullah b. Ömer de aynı şekilde cenazenin Önünde yürürlerdi.[7]
9. Abdullah b. Hedîr'in oğlu Rebîa'dan: Cahş'ın kızı Zeyneb'ın cenazesinde Hz. Ömer'in cemaati cenazenin önünde yürüttüğünü gördüm.[8]
10. Hişam b. Urve'den: Her cenazede babamı mutlaka önde görürdüm. Daha sonra Bakî mezarlığına gelir, cenazenin en sonundaki gelinceye kadar orada otururdu.
11. îbn Şihab; «Cenazenin arkasında yürümek sünnete uygun değildir.» demiştir.
4. Cenazeye Meşaleyle Katılmak
12. Hişam b. Urve'den: Hz. Ebû Bekir'in kızı Esma, ailesine:
«— Öldüğüm zaman kefenimi buharlayın, sonra bana da ha-nut (güzel kokulu şeyler) sürünüz. Kefenimi hanutlamaym, cenazeme de meş'aleyle katılmayın» diye vasiyet etti.
13. Saîd b. Ebû Saîd el-Makburî'den: Ebû Hüreyre Ölümün-ien sonra cenazesine meş'aleyle katılmmamasım vasiyet etti.
Yahya da bu konuda: «îmanı Mâlik'in de böyle şeyleri hoş karşılamadığını duymuştum» der.[9]
5. Cenaze Namazında Tekbir
14. Ebû Hüreyre anlatıyor: Resûlullah (s.a.v.), Habeş kralı Eshame'nin (Habeş Necaşî1 sinin) vefat ettiği gün durumu ashabına bildirdi. Hemen namazgaha giderek saf oldular. Resûlullah (s.a.v.) dört tekbirle Eshame'nin namazını kıldırdı.[10]
15. Huneyfin torunu Ebû Umame b. Sehl anlatıyor: Yoksul bir kadın hastalanmıştı, durum hemen Resûlullah'a (s.a.v.) haber verildi. Hz. Peygamber düşkünleri ziyaret eder, onların hal ve hatırlarını sorardı. Bu sefer:
«— Ruhunu teslim edince bana haber verin.» buyurdu. Cenazeyi gece hazırladılar, fakat o saatte Hz. Peygamber'i rahatsız etmeyi uygun bulmayarak sabahı beklediler. Sabah olunca, onlar Hz. Peygamber'e bildirildi. Resûlullah (s.a.v.):
«— Bana haber verin demedim mi?» diye çıkışınca ashab:
«— Ya Resûlullah! Seni uyandırıp geceleyin cenazeye götürmeyi uygun bulmadık.» diye karşılık verdiler. Bunun üzerine saf yaptılar, dört tekbirle namazı cemaat halinde kıldılar.[11]
16. İmam Mâlik, Ibn Hişam'a Cenaze namazının tamamına yetişemeyen kimsenin ne yapması gerektiğini sordu. O da «Yetişemediği kısmı kaza eder.» diye cevap verdi.[12]
6. Cenaze Namazında Okunacak Dua
17. Ebû Saîd el-Makburî anlatıyor: Ebû Hüreyre'ye: «Cenaze namazında nasıl dua ediyorsun?» diye sordum. Ebû Hüreyre:
«— Anlatayım.» dedi ve şöyle devam etti: Cenazenin çıktığı evden itibaren ona refakat ederim. O musalla (taşına) konunca tekbir alırım, Allah'a hamd ederim (sübhaneke okurum), Resûlullah'a (s.a.v.) salavat getiririm, daha sonra da şu duayı okurum: «Allahım o senin kulundur, kulunun ve cariyenin oğullarıdır. Senden başka ilâh olmadığına, Muhammed'in senin kulun ve resulün olduğuna şehadet ederdi. Sen onun durumunu daha iyi bilirsin. Allahım, eğer o iyi bir kimseyse iyiliğini arür, kötü kimseyse kötülüklerini affet. Allahım, onun ecrinden bizi mahrum bırakma, ondan sonra bizi doğru yoldan şaşırtma.»[13]
18. Saîd b. Müseyyeb anlatıyor: Ebû Hüreyre'nin arkasında henüz mükellef olmamış bir çocuğun cenaze namazını kılıyor-dum. Ebû Hüreyre'nin şöyle dua ettiğini duydum: «Allah'ım, onu kabir azabından koru!»[14]
19. Nâfi anlatıyor; Abdullah b. Ömer cenaze namazlarında Kur'an'dan hiçbir şey okumazdı.
7. Cenaze Namazının Sabah Namazından Sonra Ortalık Aydınlanınca, Akşam Namazından Sonra Da Güneşin Sarılığı Kayboluncaya Kadar Kılınması
20. Huveytıb'm torunu Abdurrahman b. Ebî Sufyan'ın azatlısı Muhammed b. Ebî Harmele'den: Ebî Seleme'nin kızı Zeynep vefat ettiği zaman Tarık, Medine valisi idi. Zeyneb'in cenazesi sabah namazından hemen sonra getirildi. Baki kabristanına defnedildi. Tarık o gün, cenazenin geç kalmaması için sabah namazım daha erken kıldırmıştı.
Ibn Ebî Harmele demiştir ki: Abdullah b. Ömer'in, ailesine: «Ya cenazeniz için şimdi namaz kılarsınız, ya da güneş yükselinceye kadar ertelersiniz» dediğini işittim.
21. Nâfi'den: Abdullah b. Ömer, «ikindi ve sabah namazları vaktinde kılınırsa, bu vakitlerden sonra cenaze namazı da kılmabilir» dedi.[15]
8. Cenaze Namazının Mescidde Kılınabilmesi
22. Ömer b. Ubeydullah'm azatlısı Nadr anlatıyor: Rasû-lullah'ın hanımı Hz. Aişe, Sa'd b. Ebî Vakkas vefat ettiği zaman dua etmesi için cenazesini mescide; kendi yanına getirmelerini istedi! Ashaba cenazenin mescide götürülmesi pek hoş gelmedi. Bunun üzerine Hz. Aişe:
«— İnsanlar ne çabuk değişiyorlar! Resûlullah (s.a.v.), Süheyl b. Beyda'nın namazını mescidden başka bir yerde mi kıldı sanki!» dedi.[16]
23. Abdullah b. Ömer: «Ömer b. Hattabin cenaze namazı mes-cidde kılınmıştı» demiştir.[17]
9. Cenaze Namazını Cemaatle Kılmak
24. îmam Mâlik'den: Duyduğuma göre Osman b. Affan, Abdullah b. Ömer ve Ebû Hüreyre, Medine'de cenaze namazlarını kadın—erkek cemaat halinde kılarlardı. Erkekler imamın arkasında, kadınlar da onların arkasında saf yapardı.
25. Nâfi'den: Abdullah b. Ömer, cenaze namazında selâm verirken sesini yanındakine de duyururdu.
26. Nâfi'den: Abdullah b. Ömer: «Abdestsiz cenaze namazı kılınmaz.» derdi. Yahya'dan: îmam Mâlik: İlim ehlinden hiçbirinin veled-i zina (piç) ve annesinin cenaze namazlarının kılınmıyaca-ğına dair birşey söylediklerine şahit olmadım.» dediğini işittim.
10. Ölünün Defnedilmesi
27. îmam Malik anlatıyor: Duyduğuma göre Resûlullah (s.a.v.) pazartesi günü vefat etti. Salı günü defnedildi. Ashap namazını cemaatsiz olarak münferiden kıldılar. Hiçbir kimse onlara imam olmadı. Ashaptan bir kısmı minberin yanına, bir kısmı da Bakî' kabristanına defnedelim, dediler. Tam bu sırada Ebû Bekr es-Sıddîk geldi. Ben Resûlullah'ın (s.a.v.): «Hiçbir peygamber yoktur ki ruhunu teslim ettiği yere defnedilmesin.» buyurduğunu duydum,» dedi. Bunun üzerine derhal oraya bir mezar kazıldı. Resûlullah'ın (s.a.v.) yıkanması esnasında üzerindeki gömleği de çıkarmak istediler, «Gömleği çıkarmayın!» diye bir ses duydular. Böylece cenaze, üzerindeki gömlekle yıkandı.[18]
28. Hişam b. Urve, babasından naklen anlatıyor: Medine'de iki adam vardı. Bunlardan biri kazdığı mezarlara lahd yapar, diğeri yapmazdı. Hz. Peygamber vefat edince Ashap: «Hangisi Önce gelirse Resûlullah'ın (s.a.v.) mezarım o kazsın.» dediler. Önce, kazdığı mezarlara lahd (mezar çukuru) yapan geldi. Böylece Hz. Peygamber'in mezarı da lahdli oldu.[19]
29. Resûlullah'ın (s.a.v.) hanımı Ümmü Seleme'den «Kazma seslerini duyuncaya kadar, Resûlullah'ın (s.a.v.) vefat ettiğine inanamadım.»[20]
30. Yahya b. Saıdden: Hz. Aışe dedi ki: Rüyamda odama üç tane ay düştüğünü gördüm. Bunun üzerine rüyamı hemen Hz. Ebû Bekr'e anlattım.
Resûlullah (s.a.v.) vefat edince benim odama defnedildi. Hz. Ebû Bekr bana:
«— Rüyanda gördüğün ayların biri ve en hayırlısı!» dedi.
31. îmam Malik, güvenilir pekçok kişiden şöyle naklediyor: Sa'd b. Ebî Vakkas ve Amr b. Nufeyl'in torunu Said b. Zeyd, Medine yakınlarındaki Akik mevkiinde vefat ettiler. Bunun üzerine Cenazeleri Medine'ye getirilerek orada defnedildiler.
32. Hişam b. Urve, babasından naklediyor: Mezarımın Bakî kabristanında olmasını istemem. Başka yere defnedilmem benim için oraya defnedilmemden daha sevimlidir. Çünkü benimki ya zalim birinin yerinde olacak ki onunla beraber bulunmayı istemem, ya da salih birinin yerinde olacak, benim için onun kemiklerinin yerinden çıkarılmasına da gönlüm razı olmaz.[21]
11. Cenaze Geçerken Ayağa Kalkmak Ve Mezar Üzerine Oturmak
33. Ali b. Ebî Talib anlatıyor: Resûlullah (s.a.v.), cenaze geçerken ayağa kalkar, geçince otururdu.[22]
34. îmam Malik1 den: Duyduğuma göre Ali b, Ebi Talib mezarlara başını koyar ve üzerlerine uzanırmış.
îmam Malik şöyle demiştir: Mezarlar Üzerine oturmak yasaklanmıştır. Benim kanaatime göre bu yasak, mezarları kirletmemek için olsa gerek.
35. Sehl b. Huneyf in oğlu Ebû Ümame'den: Biz cenazeye katılır, cemaatin tamamı kabrin başına gelinceye kadar oturmazdık.
12. Ölünün Arkasından Ağlamak
36. Cabir b. Atîk anlatıyor: Resûlullah (s.a.v.), Abdullah b. Sabiti ziyarete gelmişti, onu baygın bir vaziyette buldu. Seslendi, fakat cevap alamadı. Bunun üzerine: «İnna lillahi ve inna iley-hi raciûn = Biz Allah için ve onun rızasını kazanmak için yaşıyoruz, mutlaka yine onun huzuruna varacağız.» buyurdu ve: «Ebû Rebî* sana yetişemedik!» diye ilave etti. Durumu gören kadınlar, derhal bağırıp ağlaşmaya başladılar. Cabir de onları susturmaya çalışıyordu. Resûlullah (s.a.v,): «Dokunma onlara! Yalnız rahatlayınca ağlamasınlar» buyurdu. Orada bulunanlar;
«— Rahatlamak ne demektir, ya Resûlallah?» diye sorunca Hz. Peygamber:
«— Ruhunu teslim ettiği zaman!» diye cevap verdi. Abdullah b. Sabit'in kızı:
«— Mutlaka şehit olmanı isterdim, çünkü sefer hazırlıklarını tamamlamıştın.» deyince Resûlullah (s.a.v.):
«— Allah herkese niyetine göre verir, Siz kimleri şehit kabul ediyorsunuz?» buyurdu. Oradakiler:
«— Allah yolunda ölenler!» diye cevap verdiler. Resûlulîah (s.a.v.) onlara şöyle mukabelede bulundu: «Allah yolunda ölenlerin dışında yedi türlü şehit vardır: Taun hastalığından ölen şehittir, suda boğulan şehittir, zâtu'1-cenb hastalığından ölen şehittir. Karın ağrısından ölen şehittir, yangında ölen şehittir, yıkık altında ölen şehittir, doğumda ölen kadın şehittir.»[23]
37. Abdurrahman'm kızı Amre anlatıyor: Mü'minlerin annesi Hz. Aişe'ye, Abdullah b. Ömer'in:
«—Yaşayanların ağlaması yüzünden ölüye azap edilir.» dediği nakledilince Hz. Âişe:
«— Ebû Abdurrahman'ı Allah affetsin, o yalan söylemez, fakat ya unuttu, ya da hata ediyor. Bir defa Resûlullah (s.a.v.) bir
Yahudi ailesine uğradı, onlar ölen bir aile fertleri için ağlıyorlardı. Bunun üzerine Hz. Peygamber: «Siz ona ağlıyorsunuz, fakat şu anda ona kabrinde azap ediliyor.» buyurdu.[24]
13. Başa Gelen Felaketlerin Ecrini Allah'tan Beklemek
38. Ebû Hüreyre Resûlullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu naklediyor: «Üç çocuğu ölen bir müslümana cehennem azabı dokunmaz. Ancak Allah'ın andı gereği (ya oradan geçerken ya da cehennemde az bir müddet kalarak) azabı hisseder.»[25]
39. Ebû Nadr es-Selemî'den: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: «Üç çocuğu ölen her müslüman eğer olanlara sırf Allah rızası için sabretmişse bu çocuklar, cehenneme karşı birer kalkan olarak onu korurlar.» Bunu duyan oradaki bir kadın:
«— îki çocuğu Ölen kimseye de aynı şey olur mu, ya Resûlal-lah? deyince Resûlullah (s.a.v.):
«— iki çocuğu ölene de olur» buyurdu.[26]
40. Ebû Hüreyre, Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu naklediyor: «Mü'min, çoluk çocuğuna ve akrabalarına gelen felâketlere ölünceye kadar sabrederse, onun hiçbir günahı kalmaz.»
14. Başa Gelen Felaketlerin Ecrini Allahtan Beklemenin Faziletiyle İlgili Diğer Rivayetler
41. Muhammed b. Ebû Bekr'in torunu Abdurrahman b. Ka-sım'dan: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: «Müslümanlar benim başıma gelen musibetlere bakarak, kendi karşılaştıkları musibetlere karşı güç bulsunlar.»
42. Ümmü Seleme'den: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: «Kimin başına bir musibet gelir de Allah Teâlâ'nm emrettiği gibi: «Allah ve onun rızasını kazanmak için yaşıyoruz. Mutlaka gene onun huzuruna varacağız. Allahım bu musibetin ecrini bana ver, bana kaybettiğimden daha hayırlısını ver!» diye dua ederse Allah mutlaka onun duasını kabul eder» Ebû Seleme vefat edince, ben de bu şekilde dua ettim. Sonra da kendi kendime: «Ebû Seleme'den daha hayırlısı kim olabilir ki?» diye umutsuzluğumu dile getirdim. Demek ki varmış. Cenabı Allah, Ebû Seleme vefat edince benim Resûlullah'la (s.a.v.) evlenmemi nasip etti.[27]
43. Kasım b. Muhammed anlatıyor: Karım vefat etmişti, Mu-hammed b. Kâ'b el-Kurazî ta'ziyeye gelerek bana şunları anlattı: İsrail oğullarından âlim, anlayışlı, ibadetine düşkün müctehid bir adam vardı. Bunun bir de hanımı vardı. Birbirlerini çok seviyorlardı. Bir gün kadın vefat etti. Adam çok üzüldü; üzüntüsünden eve çekilip kapıyı kapattı, halktan tamamen uzaklaştı, öyle ki evine hiç kimse girip çıkmaz oldu. Bu durumu duyan bir kadın gelerek kapıcıya:
«— Ona işim düştü, bir fetva soracağım, ancak mutlaka kendisiyle görüşmem lâzım! dedi. Kapıya gelen herkes dönüp gittiği halde, kadın kapıdan ayrılmıyor ve:
«— Mutlaka kendisiyle görüşmem lâzım!» diye diretiyordu. Kapıcı durumu içerdeki zata bildirerek:
«— Burada bir kadın var, sizden bir şey sormak istiyor ve mutlaka görüşmem şart diyor. Herkes dağıldığı halde o hâlâ kapıdan ayrılmadı.» dedi. Bunun üzerine hanımı vefat eden zat:
«— Alın içeri!» diye emir verdi. Kadın içeri girdi.
«— Ben size bir konuda bir şey danışmak için geldim!» diy söze başladı. Adam:
«— Nedir o mesele?» dedi. Kadın anlattı:
«— Ben komşularımdan bir kadından (ödünç olarak) bir sü eşyası almıştım. Bunu bazen giyer, bazen de ödünç olarak başka larına verirdim. Bir zaman sonra sahibi bu zinet eşyasını geri veı memi istedi. Geri vereyim mi?»
Alim zat:
«— Evet mutlaka vermelisin!» diye cevap verince kadın:
«— Ama bu bende hayli zaman kaldı!» diye mukabele etti Adam:
«— Aldığın gibi vermen de lâzımdır.» dedi, kesti attı. Kadir
«— Mademki öyle, Allahu Teâlâ'nın sana ödünç olarak veri; de, sonra haklı olarak geri aldığı şeye (hanımına) neden böyle üzt lüyorsun?» diyerek asıl maksadını belirtti.
Âlim zat durumdan ibret alarak kadın vasıtasiyle doğruy gördü.
15. Kefen Soyuculuğun Vebali
44. Abdurrahman'ın kızı Amre'den: Resûlullah (s.a.v.), mezar soygunculuğu yapan kadın ve erkeğe lanet etmiştir.[28]
45. Hz. Aişe'den: Hayatta bulunan bir müslümanın herhangi bir kemiğini kırmak nasıl günahsa, Ölü bir müslümanın kemiğini kırmak da aynı şekilde günahtır.[29]
16. Cenazeyle İlgili Çeşitli Rivayetler
46. Hz. Aişe'den: Resûlullah (s.a.v.) vefatından önce göğsüme yaslandı, kulak verdim şöyle dua ediyordu: «Allahım beni affet* bana acı ve beni yüce makama kavuştur.»[30]
imam Mâlik'e Hz. Âişe'nin şöyle dediği ulaşmıştır:
«— Hiçbir peygamber ölüp ölmemek konusunda muhayyer bırakılmamış değildir.» Onun bu sözünden sonra: «Allahım beni yüce makama kavuştur» diye dua ettiğini duyunca artık vefat edeceğini anladım.[31]
47. Abdullah b. Ömer, Resûlullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu nakletmektedir: «Sizden biri vefat ettiği zaman sabah, akşam makamı kendisine gösterilir. Eğer cennetlikse cennet
ehli olarak, cehennemlikse cehennem ehli olarak... Şöyle denir: İşte kıyamete kadar kalacağın yerin.»[32]
48. Ebû Hüreyre, Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu nak-letmiştir: «Âdem oğlunun kuyruk sokumu hariç bütün bedeni toprakta çürür. Çünkü Ademoğlu kuyruk sokumundan meydana geldi, yine oradan vücut bulacak.»[33]
49. Kâ'b b. Malik naklediyor: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: «Mü'minin ruhu kuş gibidir. Öldükten sonra tekrar dirileceği güne kadar cennetteki ağaçlardan yer, içer.»[34]
50. Ebû Hüreyre, Resûlullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu naklediyor: «Cenabı Allah şöyle buyurmaktadır: Kulum bana kavuşmaktan hoşlanırsa ben de ona kavuşmaktan hoşlanırım, kulum bana kavuşmayı istemezse ben de ona kavuşmayı istemem.»[35]
51. Ebû Hüreyre naklediyor: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: «Hayatında hiçbir iyilik yapmamış olan adamın biri, ailesine kendisi öldükten sonra bedeninin yakılıp küllerinin yarısını karaya, yansını da denize savrulmasını vasiyet etti. Allah'a yemin ederim ki, eğer onu ele geçirmeye kadir olursa, ona âlemlerden hiçbirine etmediği bir şekilde azab edecektir. Adam ölünce ailesi vasiyetini tuttu. Bunun üzerine Cenab-ı Allah karalara emretti, adamın külleri derhal toplandı, aynı şekilde denizlere de emretti, denizde bulunanlar da toplandı. Sonra da adama:
«— Bunu niçin yaptın?» diye sordu. Adam:
«— Sen daha iyi bilirsin, ama senden korkumdan yaptım!» diye cevap verince adamı affetti.»[36]
52. Ebû Hüreyre'den: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: «Herkes tıpkı deve yavrusunun anasından eksiksiz doğduğu gibi İslam fıtratı üzere doğar. Sonradan ailesi onu yahu-di veya hıristiyan yapar. Yeni doğan deve yavrusunda bir eksiklik görmek mümkün mü?» Orada bulunanlar, Hz. Pey-gamber'e:
«— Henüz sabi iken ölen çocuk hakkında ne buyurursunuz?» iye sordular. Peygamberimiz:
«— Allah onların yaptıklarını en iyi bilendir!» diye karşı-ık verdi.[37]
53. Ebû Hüreyre'den: Resûlullah Cs.a.v.) şöyle buyurmuştur: «İnsan birinin kabrine uğrayıp *Keşke bu ölünün yerinde ben olsaydım' demedikçe kıyamet kopmayacak»[38]
54. Ebû Katade b. Rib'î şöyle anlatmıştır: Resûlullah'm (s.a.v.) yanından bir cenaze geçiyordu:
« Hem kurtuldu, hem de kendisinden kurtulundu.» buyurdu. Yanındakiler:
«— Bu ne demek ya Resûlallah?» diye sorunca, Efendimiz şöyle buyurdu: «Mü'min bir kimse ise dünyanın eza ve meşakkatinden kurtularak Allah'ın rahmetine kavuşmuştur. Günahkâr bir kimse ise, dünyada kalanlar, memleketler, ağaçlar ve hayvanlar ondan kurtulmuştur.»[39]
Ömer b. Ubeydillah'm azatlısı Ebû Nadr'dan: Osman b. Maz'un vefat ettiği zaman Resûlullah (s.a.v.) cenazesine katılarak:
«—Dünyada hiçbir kötülüğe bulaşmadan gittin» buyurdu.[40]
55. Hz. Âişe anlatıyor: Resûlullah (s.a.v.) bir gece kalktı, elbiselerini giydi ve dışarı çıktı. Hemen cariyem Berire'ye takip etmesini söyledim. Bakî mezarlığına kadar gitmiş, oraya hayli yakın bir yerde bir süre durduktan sonra dönüp geldi. Berire ondan önce gelerek durumu bana haber verdi. Sabaha kadar kendisine birşey söylemedim. Daha sonra olanları hatırlatınca, şöyle buyurdu: «Bakî mezarlığında medfun bulunanlara dua etmek için gönderildim.»[41]
56. Ebû Hüreyre'den: Cenazelerinizi kaldırmakta elinizi ça buk tutunuz. Eğer ölen kimse iyi biri ise bir an önce onu rahatlat mış olursunuz, kötü biri ise omuzunuzdan yükü atmış olursanuz.[42]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] ibn Abdilber der ki: "Muvatta ravileri, mürsel olarak rivayet etmiştir. Saîd b. Ufeyr İse, Aişe'den, rivayet eder."
[2] Buharî, Cevaiz, 23/7;.Müslim, Cevaiz, 11/36.
[3] Şeybanî, 305. Bu hadiste geçen, Umeys kızı Esma, Hz, Ebubekir'İn hanımıdır. Hanefi Mezhebine göre, kadın kocasını yıkayabilir.
[4] Buharî, Cenaiz, 23/19; Müslim, Cenaiz, 11/45
[5] Buharî, Cenaiz, 23/94.
[6] Şeybani 305
[7] Îbn Abdilber der ki: "Bu hadis, Muvatta'da ravilere göre bu şekilde mürseldir." tbn Ömer'den mevsul olarak rivayet edilmiştir: (Ebu Davud, Cenaiz, 20/44; Tirmizî, Cenaiz, 8/26; Nesaî, Cenaiz, 21/56; tbn Mace, Cenaiz, 6/16). Ayrıca bkz. Şeybanî, 307.
[8] Şeybanî, 308.
[9] Şeybanî, 309.
[10] Buharı, Cenaiz, 23/4; Müslim Cenaiz, 11/62.
[11] îbn Abdilber derki: "Bu hadisin mürse) oluşunda, Muvatta'da Malik'e karşı gelinmemiştir."
Ebu Hureyre'den manaca mevsul olarak gelmiştir. Buharı, Salât, 8/72; Müslim, Cenaiz, 11/71.
[12] (11/a) Bu kaza, sadece tekbirler alınarak yapılır; Dualar okunmaz.
[13] Şeybanî, 311.
[14] Mükellef olmayan bu çocuğa kabir azabının da olmaması gerekir. Ebû Hüreyre'nin bu şekilde dua etmesinin sebebi, kabir azabının şiddetini belirtmek içindir.
[15] Şeybanî,313.
[16] İbn Abdilber derki: "Muvatta'da, ravilerin çoğuna göre bu şekildemunkatı'dır."Müslim (Cenaiz, 11/99), mevsul olarak nakleder.
[17] Şeybanî, 314.
[18] îbn Abdilber derki: "Bu hadisin, bu tarzda rivayet edildiğini hiçbir şekilde bilmiyorum. Sadece Malik'e ulaştığına göre ifadesi vardır."
[19] Îbn Mace, Cenaiz, 6/40 (Îbn Abbaa'tan).
[20] îbn Abdilber der ki: "Bu hadisi, Ummu Seleme'den değil, Aişe'den muttasıl olarak biliyorum."
[21] Bakî mezarlığında yer mahdut olduğundan en son kazılan mezarlar çok defa eski bir mezar yeri oluyordu. Yukarıda zikredilen durumla bu kastedilmektedir.ayı
[22] Müslim, Cenaiz, 11/82. Ayrıca bkz. Şeybanî, 310.
[23] Ebu Davud, Cenaiz, 20/10, Nesaî, Cenaiz, 21/14.
Hadis-i şerifle şehit olduğu bildirilen yedi grup kimseler müslü m anlığı yaşayan kimselerdir. Yoksa sadece ismi müslüman olup İslam'ın emirlerini yapmayan kimseler bu kutsal dereceye nail olamazlar. Şehitlik rütbesi Allah'ın, sevdiği kullarına verdiği bir mükâfattır. Hadiste bildirilen Ölüm sebeplerinden birine duçar olmasaydı, Allah'a daha nice kulluk yapacak, hayır ameller işleyecekti. Bu tarz ölüm sebepleri ömrünü kesip yapacağı ibadetlerden mahrum bıraktığı için Allah mükâfat olarak ona şehitlik derecesi veriyor.
[24] Buharı, Cenaiz, 23/33; Müslim, Cenaiz, 11/25. Ayrıca bkz. Şeybanî, 320 Yahudi kadına kabrinde azap edilmesi, Ebû Abdurrahman'ın anladığı gibi yaşayanların onun için ağlamasından değil, islâm'ı kabul etmeyerek Yahudi olarak ölmesindendir.
[25] Buharı, Cenaiz, 23/6; Müslim, el-Birr ve's-Sıla, 45/150.Allah'ın andından maksat: «İçinizden cehenneme uğramayacak hiç bir kimse yoktur. Bu, Rabbın için kesinleşmiş bir hükümdür.» (Meryem sûresi: 19/71) mealindeki âyette işaret edilen durumdur.
[26] Müslim, el-Birr ve's-Sıla, 45/152.
[27] Müslim, Cenaiz, 11/4.
[28] İbn Abdilber derki: "Aişe'den müsned olarak rivayet edilir."
[29] Ebu Davud, Cenaiz, 20/58; İbn Mace, 6/63.
[30] Buharî, Megâzî, 64/83; Müslim, Fedâilu's-Sahâbe, 44/85.
[31] Buharı, Megâzî, 64/83; Müslim, Fedâilu's-Sahâbe, 44/87.
[32] Buharî, Cenaiz, 23/90; Müslim, Cennet, 51/56.
[33] Müslim, Fi ten, 52/142.
[34] Nesaî, Cenaiz, 21/117; İbn Mace, Zühd, 37/32.
[35] Buharî, Tevhîd, 97/35.
[36] Buharı, Tevhîd, 976/35; Müslim, Tevbe, 49/24.
[37] Buharı, Kader, 82/3; Müslim, Kader, 46/24. —ç mfûn P9./22-. Müslim, Fiten, 52/53.
[38] buhari,fiten,92/22;Müslim fiten,52/53
[39] Buhari, rıkak,81/42;Müslim,cenaiz,11/61.
[40] İbn Abdilber, bu hadisi Aişe'den mevsul olarak rivayet etmiştir.
[41] Nesaî, Cenaiz, 21/103.
[42] İbn Abdilber der ki: "Ravilerin çoğu, bu şekilde mevkuf olarak nvay etmiştir. Merfu olarak da rivayet edilir: Buharı, Cenaiz, 23/52; Müslim, C naiz, 11/50. Ayrıca bkz. Şeybanî, 306.