İslamda Yardımlaşma Dayanışma
Yardımlaşma ya da dayanışmak ; toplum fertlerinin, kişilerin
ortak çıkarlarının sağlanması, bütünlüğün korunması için karşılıklı olarak birbirlerine bağlılık göstermeleri,
birbirlerine dayanıp çeşitli alanlarda yardımlaşarak birbirini
tamamlamalarıdır. Sosyal dayanışma, çalışma güç ve kudretinde olmayan ya da
çalışmakla ihtiyaçlarını tamamen karşılayamayan fakir ve yetimlerin, muhtaç ve
düşkünlerin temel ihtiyaçlarının toplum tarafından karşılanmasıdır. Kısaca sosyal dayanışma; toplumdaki
her bir ferdin, kendi üzerinde topluma karşı yerine getirilmesi gerekli olan
bir takım görev ve sorumluluklarının olduğunu bilmesi, hissetmesi ve bu uğurda
üzerine düşen görevi yapması demektir. Çünkü bu konudaki ihmal ve kusurlar
cemiyet binasının çöküşüyle sonuçlanır ki, bundan o toplumun bütün fertleri
zarar görürler.
İbadet müesseselerimiz sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı sağlayan en en güzel unsurlardır; namaz, ramazan ayı ve orucu, zekat, sadaka ( Fıtır sadakası, fidye ve kefaretler), hac, kurban,vb..
Dini kavramlarımızdan biri olan ‘Sadaka-i câriye’ de sürekli sevap kazandıran sadaka anlamına gelir. Bir hadiste sürekli sevap kaynağı olan ameller şöyle belirlenir: "Ademoğlu öldüğü zaman, amel defteri kapanır. Üç kimse bundan müstesnadır. Kesintisiz sadaka (sadaka-i câriye) meydana getirenler, topluma yararlı bir ilim (talebe/eser)bırakanlar ve kendisine hayır dua eden hayırlı çocuk yetiştirenler"(Müslim)
BU KONUDAKİ AYETLER
Kur'ân-ı kerim’de şöyle buyrulmaktadır:
لَن تَنَالُواْ الْبِرَّ حَتَّى تُنفِقُواْ مِمَّا
تُحِبُّونَ وَمَا تُنفِقُواْ مِن شَيْءٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ
" Sevdiğiniz
şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne
harcarsanız Allah onu bilir."(1)
Bazı ayetlerde de “…Hayırda yarışın..(2) tavsiyesi yapılmaktadır.
“وَمِنْهُمْ سَابِقٌ بِالْخَيْرَاتِ بِإِذْنِ اللَّهِ ذَلِكَ هُو الْفَضْلُ
الْكَبِيرُ َ”‘onlardan Allah’ın izniyle hayırlarda öne geçenler vardır. İşte bu büyük
lütuftur...(3) mealindeki âyet-i kerime ise hayır yarışına katılan Müslümanların ne kadar
büyük bir ilahi lütuf elde etmiş olacaklarını haber vermektedir
Böylece İslâm dini
insanların hayırlarda ve meşru
işlerde yarışıp yardımlaşmalarını istemiş, günah ve düşmanlık üzere dayanışma
ve yardımlaşma içerisinde olmalarını ise yasaklamıştır. Yüce Allah Mâide
sûresinde bu konuda şöyle buyuruyor:
“وَتَعَاوَنُواْ عَلَى الْبرِّ وَالتَّقْوَى وَلاَ تَعَاوَنُواْ عَلَى الإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ
اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
“İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma)
üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allah'a karşı
gelmekten sakının. Çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir. (4)
Dayanışma ve yardımlaşmaya kişinin yakınlarından
başlaması gerekir. Böylelikle sosyal birlik ve bütünlüğün fertlerin
kendilerinden, ailelerinden, en yakın çevrelerinden, komşularından ve
akrabalarından başlayarak çevreye doğru yaygınlaştırılması sağlanmış olur. Çünkü kendi yakınlarının ve komşusunun halini
bilmeyen ve onlarla ilgilenmeyen bir Müslüman’ın, uzaktakilerle ilgilenmesi
çoğu kere lafta kalır. Nisâ sûresinde
ise bu konuda şöyle buyrulmaktadır:
“ وَاعْبُدُواْ اللّهَ وَلاَ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبَى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالجَنبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ
يُحِبُّ مَن
كَانَ مُخْتَالاً فَخُورًا
الَّذِينَ
يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ وَيَكْتُمُونَ مَا آتَاهُمُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُّهِينًا
“Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya,
akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki
arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah
kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez. Bunlar cimrilik eden, insanlara da
cimriliği emreden ve Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimeti gizleyen
kimselerdir. Biz de o nankörlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.(5)
Yine
Nahl sûresinde de yüce Allah soysal dayanışma, yardımlaşma ve sosyal düzeni
sağlayacak üç temel görevi emrederken; bunları ihlal
edecek ve ortadan kaldıracak davranışları da yasaklamaktadır:
“إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى
وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ.
وَأَوْفُواْ بِعَهْدِ اللّهِ إِذَا عَاهَدتُّمْ وَلاَ تَنقُضُواْ الأَيْمَانَ بَعْدَ تَوْكِيدِهَا وَقَدْ جَعَلْتُمُ اللّهَ
عَلَيْكُمْ كَفِيلاً إِنَّ اللّهَ يَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ
“Şüphesiz
Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı,
fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor. Antlaşma
yaptığınız zaman, Allah’a karşı verdiğiniz sözü yerine getirin. Allah’ı
kendinize kefil kılarak pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Şüphesiz
Allah yaptıklarınızı bilir.(6)
Şu ayetler de soysal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik
etmektedirler:
“
يَسْأَلُونَكَ مَاذَا يُنفِقُونَ قُلْ مَا أَنفَقْتُم مِّنْ خَيْرٍ فَلِلْوَالِدَيْنِ
وَالأَقْرَبِينَ وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا تَفْعَلُواْ مِنْ
خَيْرٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ
“- Sana Allah yolunda ne
harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “Hayır olarak ne harcarsanız o, ana-baba,
akraba, yetimler, fakirler ve yolda kalmışlar içindir. Hayır olarak ne
yaparsanız, gerçekten Allah onu hakkıyla bilir.(7)
وَمَا تَفْعَلُواْ مِنْ خَيْرٍ يَعْلَمْهُ اللّهُ وَتَزَوَّدُواْ فَإِنَّ
خَيْرَ الزَّادِ التَّقْوَى وَاتَّقُونِ يَا أُوْلِي الأَلْبَابِ
“Siz ne hayır yaparsanız Allah onu bilir. (Ahiret için) azık toplayın.
Kuşkusuz, azığın en hayırlısı takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma)dır. Ey
akıl sahipleri, bana karşı gelmekten sakının.(8)
يَرَهُ “فَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا“ ”Artık
kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse onun mükafatını görecektir.(9)
“إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي الْمَوْتَى وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا وَآثَارَهُمْ وَكُلَّ شَيْءٍ
أحْصَيْنَاهُ فِي إِمَامٍ مُبِينٍ
“Şüphesiz
biz, ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserlerini
yazarız. Biz her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) bir bir
kaydetmişizdir.”(10)
“وَأَنفِقُوا مِن مَّا رَزَقْنَاكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ فَيَقُولَ رَبِّ لَوْلَا
أَخَّرْتَنِي
إِلَى أَجَلٍ قَرِيبٍ فَأَصَّدَّقَ وَأَكُن
مِّنَ الصَّالِحِينَ
وَلَن يُؤَخِّرَ اللَّهُ نَفْسًا إِذَا جَاء أَجَلُهَا وَاللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا
تَعْمَلُونَ
“Herhangi
birinize ölüm gelip de, “Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de
sadaka verip iyilerden olsam!” demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz
şeylerden Allah yolunda harcayın. Allah, eceli geldiğinde hiçbir kimseyi asla
ertelemez. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.(11)
Ayrıca haşr sûresinin 9.
ayetinde de soysa yardımlaşma ve dayanışmada en güzel örneği sergilemiş, hatta bunun da ötesinde Mekke’den Medine’ye hicret
eden muhacir kardeşleri için diğergamlık yapmış olan Medine’li Müslümanlar
(Ensar) övülmekte ve bunların davranışları Müslümanlara örnek gösterilmektedir:
وَالَّذِينَ تَبَوَّؤُوا الدَّارَ وَالْإِيمَانَ مِن قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ إِلَيْهِمْ وَلَا
يَجِدُون فِي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِّمَّا أُوتُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلَى
أَنفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ وَمَن يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فَأُوْلَئِكَ
هُمُ الْمُفْلِحُونَ
“Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.(12)
BU KONUDAKİ HADİSLER
« عَلَى كُلِّ
مُسْلِمٍ صدقةٌ » قال : أَرَأَيْتَ إِنْ لَمْ يَجدْ ؟ قالَ : « يعْمَل بِيَديِهِ
فَينْفَعُ نَفْسَه وَيَتَصدَّقُ » : قَال : أَرَأَيْتَ إِنْ لَمْ يسْتطِعْ ؟ قال :
يُعِينُ ذَا الْحَاجَةِ الْملْهوفَ » قالَ : أَرأَيْت إِنْ لَمْ يسْتَطِعْ قالَ :
« يَأْمُرُ بِالمَعْرُوفِ أَوِ الْخَيْرِ » قالَ : أَرأَيْتَ إِنْ لَمْ
يفْعلْ؟ قالْ : «يُمْسِكُ عَنِ الشَّرِّ
فَإِنَّهَا صدَقةٌ » متفقٌ عليه
“Ebû Mûsâ (el–Eş’arî) (ra) den rivayet edildiğine göre Nebi
(sav) (bir keresinde):– “Sadaka vermek her müslümanın görevidir” buyurdu.
– Sadaka verecek bir şey bulamazsa? dediler.
– “Amelelik
yapar, hem kendisine faydalı olur, hem de tasadduk eder” buyurdu.
– Buna gücü yetmez (veya iş bulamaz) ise? dediler.
– “Darda kalana, ihtiyaç
sahibine yardım eder” buyurdu.
– Buna da gücü yetmezse? dediler.
– “İyilik yapmayı tavsiye eder”
buyurdu.
– Bunu da yapamazsa? dediler.
-“Kötülük yapmaktan uzak durur.
Bu da onun için sadakadır.(13)buyurdu.
“عن أَبِي هريرة رضي اللَّه عنه قال : قال رسُولُ اللَّه صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم: « كُلُّ سُلاَمَى مِنَ
النَّاسِ علَيْهِ صدَقةٌ كُلَّ يَوْمٍ تَطْلُعُ فيه الشَّمْسُ : تعدِلُ بيْن
الاثْنَيْنِ صدَقَةٌ ، وتُعِينُ الرَّجُلَ في دابَّتِهِ ، فَتحْمِلُهُ عَلَيْهَا ،
أوْ ترْفَعُ لَهُ علَيْهَا متَاعَهُ صدقةٌ ، والكلمةُ الطَّيِّبةُ صدَقةٌ،
وبِكُلِّ خَطْوَةٍ تمْشِيها إلى الصَّلاَةِ صدقَةٌ ، وَتُميطُ الأذَى عَن الطرِيق
صَدَقةٌ »
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurdu:
“İnsanların her bir
eklemi için her gün bir sadaka gerekir. İki kişi arasında adâletle hükmetmen
sadakadır. Bineğine binmek isteyene yardım ederek bindirmen yahut yükünü
bineğine yüklemen sadakadır. Güzel söz sadakadır. Namaz için mescide giderken
attığın her adım bir sadakadır. Gelip geçenlere eziyet veren şeyleri yoldan
gidermen de sadakadır.(14)
«المسلمُ
أَخــو المسلم لا يَظلِمُه ولا يُسْلِمُهُ . ومَنْ كَانَ فِي حاجةِ أَخِيهِ
كانَ اللَّهُ فِي حاجتِهِ، ومنْ فَرَّجَ عنْ مُسلمٍ كُرْبةً فَرَّجَ اللَّهُ عنه
بها كُرْبةً من كُرَبِ يومَ القيامةِ ، ومن سَتَرَ مُسْلماً سَتَرَهُ اللَّهُ يَومَ
الْقِيامَةِ »
“Müslüman müslümanın
kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez. Din kardeşinin ihtiyacını
karşılayanın, Allah da ihtiyacını karşılar. Müslümandan bir sıkıntıyı giderenin
Allah da kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Bir müslümanın
ayıbını örtenin, Allah da kıyamet gününde ayıplarını örter. (15)
وعن أَبي هريرة رضي
اللَّه عنهُ ، عن النبيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال : « من نَفَّس عن مؤمن
كُرْبة منْ كُرب الدُّنْيا ، نفَّس اللَّه عنْه كُرْبة منْ كُرَب يومِ الْقِيامَةِ
، ومنْ يسَّرَ على مُعْسرٍ يسَّرَ اللَّه عليْه في الدُّنْيَا والآخِرةِ ، ومنْ
سَتَر مُسْلِماً سَترهُ اللَّه فِي الدنْيا والآخرة ، واللَّه فِي عوْنِ العبْد ما
كانَ العبْدُ في عوْن أَخيهِ ، ومنْ سلك طَريقاً يلْتَمسُ فيهِ عِلْماً سهَّل
اللَّه لهُ به طريقاً إلى الجنَّة . وما اجْتَمَعَ قوْمٌ فِي بيْتٍ منْ بُيُوتِ
اللَّه تعالَى ، يتْلُون كِتَابَ اللَّه ، ويَتَدارسُونهُ بيْنَهُمْ إلاَّ
نَزَلَتْ عليهم السَّكِينةُ ، وغَشِيَتْهُمُ الرَّحْمةُ ، وحفَّتْهُمُ الملائكَةُ
، وذكَرهُمُ اللَّه فيمَنْ عنده . ومنْ بَطَّأَ به عَملُهُ لمْ يُسرعْ به نَسَبُهُ
»
“Bir kimse, bir mü’minden dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allah da kıyamet gününde o mü’minin sıkıntılarından birini giderir. Bir kimse darda kalana kolaylık gösterirse, Allah da ona dünya ve âhirette kolaylık gösterir. Bir kimse, bir müslümanın ayıbını örterse, Allah da onun dünya ve âhiretteki ayıplarını örter. Mü’min kul, din kardeşinin yardımında olduğu sürece, Allah da o kulun yardımındadır. Bir kimse ilim elde etmek için bir yola girerse, Allah da ona cennetin yolunu kolaylaştırır. Bir cemaat, Allah Teâlâ’nın evlerinden bir evde toplanıp Allah’ın kitabını okur ve onu aralarında müzakere eder, anlayıp kavramaya çalışırlarsa, üzerlerine sekinet iner ve kendilerini rahmet kaplar. Melekler onları kuşatırlar, Allah Teâlâ da onları kendi nezdinde bulunanların arasında anar. Amelinin kendisini geride bıraktığı kişiyi, nesebi öne geçirmez. (16)
1-Al-i İmran3/92
2-Bakara, 2/ 148; el- Mâide, 5/ 48; el-Müminûn, 23/61.
3- Fatır, 35/ 32
4-Mâide, 5/2
5-Nisâ 4/36-37
6-Nahl 16/90-91
7-Bakara 2/ 215
8-Bakara 2/197
9-Zilzâl 99/7
10-Yâsîn 36/12
11-Münafikun, 63/10-11
12-Haşr 59/9
13- Buhârî, Zekât 30, Edeb 33; Müslim, Zekât 55.
14-Buhârî, Sulh 11, Cihâd 72, 128; Müslim, Zekât 56. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu’ 12, Edeb 160.
15-Buhârî, Mezâlim 3; Müslim, Birr 58. Ayırca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 38; Tirmizî, Hudûd 3, Birr 19 İbni Mâce, Mukaddime 17
16 Müslim, Zikr 38. Ayrıca bk. İbni Mâce, Mukaddime 17