Mehmet Zühdü Efendi (KS)
MEHMET ZÜHDÜ
EFENDİ
(1882 – 1962)
Mehmet Efendi 1882 yılında, Yuntdağı’ nın Asmacık köyünde dünyaya
gelmiştir. Annesinin adı Sultan, babasının adı İbrahim'dir. Dünyaya geldiğinde
ayaklarının doğuştan içe doğru bükük olduğu görülür. Bu duruma çok üzülen annesi
Sultan Hanımı, babası teselli eder, “Benim oğlum ileride çok büyük adam olacak”,
der.
Çocukluk yılları köyde geçer. O
zamanlar, köylerde tahsil şekli, köyde bir hoca var ise o hocadan Kur'ân-ı Kerim
dersleri almak, mızraklı ilmihal okumak, temel Arapça dersleri almak ve hafızlık
yapmak idi. Mehmet Efendi de o sıralarda, Recepli Köyünde bulunan ve köylüler
tarafından iaşesi karşılanan, Bergamalı bir hocanın talebesi olarak talebelik
hayatına başlamıştır. Hafızlığını tamamladığında 10 veya 12 yaşlarındadır.
Mehmet Efendi, hafızlık merâsiminde Kur'ân-ı Kerim'i başından
sonuna kadar hiç takılmadan farklı hocaların önünde okur, bu şekilde yapılan
hafızlık duasında hocaların takdirini kazanır.
Hafız Mehmet, dini ilimleri tahsil etme
konusunda isteklidir. O devirde dini ilimlerin tahsil edildiği yerler,
medreselerdir. Hafız Mehmet, Recepli Köyünde yaptığı bu ilk tahsilinden sonra
Bergama Karacaahmed Medresesi, bir diğer ismiyle Kulaksız Camii Medresesinde
okumak üzere Bergama’ya gider.
Kulaksız Camii Medresesinde dersler başlayalı epey
olmuştur. Sofu Hoca’ nın anlattıklarını hafızasına bir bir kaydeder. Bir gün
Sofu Hoca, Arapça dersinde talebelere bir soru sorar. Sorduğu bu soruya cevap
alamaz. Mehmed Efendi medreseye yeni geldiği için ona sormak istemez. Sofu Hoca,
sorduğu bu soruya talebelerden cevap alamayınca, sorunun cevabını, kendisi
tafsilatlı bir şekilde talebelere anlatır. Aradan birkaç gün geçer. Daha önce
sorduğu ve cevabını ayrıntılı bir şekilde anlattığı konuyu, talebelere tekrar
sorar. Sınıftan yine ses seda çıkmaz. Kimse söz almak istemez. Bunun üzerine
Sofu Hoca yeni geldiği için cevabını bilmez düşüncesiyle Hafız Mehmet Efendi'ye
dönerek :-Sen ne
dersin Mehmet, diye sorar. O zamana kadar sınıfta sadece anlatılanları
dinleyen, hiç konuşmayan Mehmed Efendi, hocası kendisine soruyu sorunca birkaç
gün evvel hocasının anlattığı bilgilerin hepsini eksiksiz bir şekilde sonuna
kadar anlatır. Mehmed’in verdiği bu cevap üzerine Sofu Hoca’ nın gözleri
yaşarır. Mehmed Efendi'yi kapının yanında bulunan yerinden kaldırır, kendi
kürsüsünün yanında bir yere oturtur ve ona sınıfın da duyacağı bir şekilde:
-Oğlum ben senin
yerini bilememişim, senin yerin aslında burasıymış, der.
Bergama Karacaahmed Medresesinde 18 yaşına kadar
okuyup belli bir ilmi seviyeye gelince, daha yüksek bir seviyede ilim tahsilini
arzu etmektedir. Bu amaçla arayışlar içinde köyüne geri döner.
Mehmet Efendi, annesinin isteği üzerine evlendikten
sonra içindeki okuma hevesi onu rahat bırakmamakta, tahsilinin yüksek kısmına
devam etmek istemektedir. Mehmet Efendi önce İzmir'e gider. Sonra da tren
garından bir trenle Konya'ya doğru yola çıkar. Konya'da bir medresede derse
başlar. 6 ay süreyle o medresede ders okur. Oradaki öğretim usulünü kendisi için
yeterli görmez. 6 yıl süreyle son tahsilini yapacağı Kadınhanı'ndaki başka bir
medreseye geçer. Kadınhanı'ndaki tahsil hayatı boyunca başta hocaları ve talebe
arkadaşları olmak üzere herkesin sevgisini
kazanır.
İlim tahsil etmek maksadıyla yola çıkan kimse
için Rasulullah (a.s) Efendimiz buyuruyor ki:
"İlim talebi için yola çıkan kimse dönünceye kadar Allah
yolundadır." (Tirmizi, İlim2; İbn-ü Mace, Mukaddime17)
Mehmet Efendi, Kadınhanı'ndaki tahsili sırasında
bazı sıkıntılar yaşamıştır. Mesela kendi ifadesi ile öğrendiğimize göre, yokluk
yıllarında uzun süre yağsız bulgur aşı yemiş, kuru üzüm ile ekmek yediğini de
ifade etmiştir.
Medrese tahsili bitince, o zaman için
yüksek tahsil sayılan bu talebelik hayatının sonunda diploma yerine geçen bir
icazetname töreni yapılır. Camide yapılan icazetname töreniyle o dönem o bölgede
bulunan medrese hocalarının ve halkın katılımıyla kendisine icazetname verilir.
Hocaları onun orada kalmasını ve medresede müderris olarak hizmet vermesini
istemektedirler. Kadınhanı halkı da onu çok sevmiş, hürmet beslemiştir. Ama
Mehmet Efendi memleketinden ayrılalı uzun süre olduğu için geri dönmek
istemektedir. Kendisine orada kalma teklifi yapan
hocalarına:-Memleketimden ayrılalı 6 sene oldu. İhtiyar anam babam var. Beni
bekleyen bir zevcem var. Onlara ne oldu bilmiyorum. Bunun için gitmeye mecburum,
der.
Kadınhanı halkı Mehmet Efendi'nin kalması için uzun
süre çaba gösterirler ama onu razı edemezler. Onu uğurlamak üzere tren
istasyonuna gelirler. Büyük, küçük herkes onu uğurlamak üzere istasyondadır.
Ayrılıkların verdiği hüzün istasyonu kaplamıştır. Herkesin gözü yaşlıdır. Hocası
Hacı İsmail Efendi O’na:-Oğlum okuyup okutmayı senden öğrendim, der.
O’da hocasına: -Hocam artık bundan sonra ben gelemem,
görüşmemiz mahşere kalır, diye cevap verir.
Kadınhanı'nda geçen yılları, onu
daha de olgunlaştırmış, ilminin artmasına vesile olmuştur. Hocası Hacı İsmail
Efendi üzerinde derin bir etki bırakmıştı. Uzun yıllar sonra Kadınhanı İlçesinde
askerliğini yapan, Manisa'nın Seklik Köyünden Hacı Ali isimli şahıs bunu şöyle
anlatıyor :
Konya'nın Kadınhanı ilçesinde askerlik
yaptım. Mehmet Efendi'nin tahsilini yaptığı medreseyi bir Cuma günü ziyaret
ettim. O gün orada halk toplanmıştı. Bir merasim yapılıyordu. Orada birisi bana
-Nerelisin?, diye
sordu. Ben de:-Manisalıyım, diye cevap verdim. Bunun üzerine bana dedi
ki:-Orada Recepli
isminde bir köy var, Orada Hafız Mehmet Efendi diye biri var, izine gittiğinde
onun elini öp, o, burada ne kadar ilim varsa alıp
götürdü.
Seklikli Hacı Ali'nin sonradan öğrendiğine göre ona
bu sözü söyleyen zat, yaşı epey ilerlemiş olan Müderris Hacı İsmail
Efendi'dir.
Bu olayın cereyan ettiği tarih, takriben 1930
yılıdır. Mehmet Efendi'nin Kadınhanı'nda tahsilini tamamlayıp memleketine
döndüğü tarih ise 1909 yılıdır. Aradan 20 yıl gibi bir zaman geçmiş olmasına
rağmen Kadınhanı halkı onu unutmamıştır. Hocası İsmail Efendi ona olan
sevgisini, Seklikli Hacı Ali'ye bu sözlerle ifade etmiştir.
Kadınhanı'nda fıkıh, hadis, tefsir okuyarak geçen
ve icazetname almak suretiyle noktalanan bu yıllardan sonra Mehmet Efendi
Manisa'ya Kilim Hanı'na gelmiştir. 15 gün bu handa kitaplarını almak için
bekler. Köylü haberini almıştır. Mehmet Efendi'yi götürmek isterler. Mehmet
Efendi şâşaa ve debdebeyi sevmediği, daima sâdelikten yana olduğu için, böyle
töreni andıran bir tarzda gitmek istemez. Fakat köylüler dinlemezler, ısrar
ederler. İtirazının fayda vermediğini gören Mehmet Efendi, sonunda köylülerle
dönmeye razı olur. Beraber yola çıkarlar. Asmacık Köyüne yaklaştıklarında,
Mehmet Efendi, uzaktan köy camisinin değiştiğini görür. Köylüler camiyi Bulgar
ustalara yaptırdıklarını söylerler. Daha sonra köylüler bu caminin yanına
çocukların okutulması için bir bölüm yaparlar. Mehmet Efendi 16 sene boyunca
burada talebe okutur. Yuntdağı’ nın bir çok köyünden talebeler gelip burada
okumuşlardır.
Günümüzde Mehmet Efendi'ye talebelik
yapmış veya onun talebesinin talebesi olmuş bir çok kişi vardır. O, bu şekilde
16 yıl boyunca dini ilimlerin yayılması için kendi hissesine düşen gayreti
fazlasıyla göstermiş, Konya'da bir medresede müderris olarak ders verme imkanı
varken, kendi memleketinde insanlara faydalı olmayı, talebeler yetiştirmeyi gaye
edinmiştir. Bu gün Yuntdağı' nın bazı köylerinde hafızların sayısının çok
olmasının, dini tahsilin yaygın olmasının sebeplerinden biri de, Mehmet
Efendi'nin o yıllarda gösterdiği bu gayretlerin bir
sonucudur.
Mehmet Efendi, 1925 yılına kadar
Asmacık Köyünde, köylüler tarafından yaptırılan medresede talebe okuttu. 1925
yılında köylülerle arasında çıkan bir anlaşmazlık neticesinde Recepli köyüne göç
etti. Recepli Köyünde talebe okutmaya devam etti. Fakat köyde talebe okutmaya
uygun bir yer olmadığı için, talebeleri kendi evinde
okutmuştur.
Mehmed Efendi’nin ömrünün önemli bir kısmı Recepli
Köyündeki mütevâzi evinin, küçük odasında geçmiştir. O oda öyle bir odadır ki,
yemek orada pişirilir, gelen misafirleri ağırlamak için sofra orada kurulur,
evin küçükleri o odada oynarlar ve Mehmed Efendi’ nin Cenâb-ı Hâk ile kurbet
(yakınlık) tesis ettiği seccadesi de aynı odanın bir kenarındadır. İbadetini
orada yapar, gelen misafire orada nasihat ederdi. Bütün gün boyunca yaramazlık
yapan çocuklarda dahil olmak üzere, hiç kimseye kızmaz, darılmaz, hep tebessüm
eder, hoş görürdü. Adeta “yaratılanı hoş gör, yaratandan ötürü” diyen Yunus Emre
misali âile efradına kızmaz, çocukları azarlamaz, gördüğü yanlışları yumuşak bir
dille uyarırdı.
Tuvalete her gittiğinde
elbisesini değiştirir, necasete dikkat ederdi. Tam manası ile gönül temizliğine
ulaşmanın, bedeni ve elbiseyi necasetten sakınmakla ve temizlemekle olacağını
göstermek isterdi sanki…Köydeki mütevâzi ev, her gün misafirlerle dolup taşardı. Ağırlık Manisa
ve çevresinden olmak üzere İzmir’den, Ankara’dan, hatta Mersin’den bile insanlar
onu ziyarete gelirler; ondan bir nasihat duymak, yahut bir dua almak veya
derdine derman aramak maksadıyla gönül dünyalarını mânevi esintilerle
serinletirlerdi. Bazı günlerde o kadar çok ziyaretçi gelirdi ki, gün de 15 – 20
sofra kurulduğu olurdu. Böylece gelenler hem karınlarını doyururlar hem
de Mehmed Efendi’nin sohbetinde bulunarak içlerindeki manevi açlığı gidermiş
olurlardı.
İnsanları irşâd etmek için kendisine
vazife verilince, rahat yatak yüzü görmemiştir. Bir seccâdenin üzerinde
dünyadan geçmiştir.
MANİSA RECEPLİ YOL
GÜZERGAHI
Yorumlar -
Yorum Yaz