DÜNYÂ VE ÂHİRET
Mehmet Emin SOFUOĞLU
Âlemlerin
rabbi olan Allah (cc)’a nihayetsiz hamd-ü senâlar olsun, O’ nun habîb-i
kibriyâsı Rasûlullah (sav) efendimize, ehline ve ashâbına salât-ü selâm olsun.
Allah-u
Teâlâ Hazretleri cümlemizi dünyanın ve âhiretin her türlü hayırlarına nâil
eylesin, cennetiyle cemâliyle müşerref eylesin....
Peygamber
(Sallàhu aleyhi ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû biihsânin ecmaîn, ve
selleme ve barike kesîran kesîrâ) hazretlerinin nasıl bir hayat
geçirdiğini, yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’de, dünya ve âhiretle ilgili
Rabbimiz (cc)’ in buyruklarını, Rasûlullah (sav) Efendimiz' in hadis-i
şeriflerini müslümanlar olarak az veya çok okumuş, duymuş, dinlemiş ve kendi
kendimize tefekkür etmişizdir.
Rabbimiz
Allah-u Teâlâ Hazretleri, Kur’ân-ı Kerîm’de, biz kullarına şöyle buyurmuştur:
“Her kim ahiret kazancını isterse, biz onun kazancını artırırız, her
kim de dünya kazancını isterse ona da ondan veririz, ama onun ahirette hiçbir
nasibi yoktur
“Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve
oyalanmadan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke
bilmiş olsalardı.” (Ankebut, 64)
“Gök yarıldığı, Rabbini dinleyip ona yaraşır
şekilde boyun eğdiği, yer uzatılıp düzlendiği, içinde bulunanları atıp
boşaldığı, böylece Rabbini dinleyip ona hakkıyla itaat ettiği vakit (insanoğlu
yaptıkları ile karşılaşır). Ey insan! Şüphe yok ki sen Rabbine doğru çaba
göstermektesin (ve ona varacaksın) kimin kitabı sağından verilirse kolay bir
hesapla hesaba çekilecek ve sevinçli olarak ailesine dönecek. Kimin hesabı
arkasından verilirse, derhal yok olmağı tercih edecek ve alevli bir ateşe
girecek. Bilinsin ki, dünyada ailesi içinde (mal-mülk sebebiyle) sevinçliydi
(şımarıktı).” (İnşikak, 1-13)
“Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın, emzirdiğinden
geçer ve her yüklü kadın çocuğunu doğurur, insanları hep sarhoş görürsün!
Halbuki sarhoş değillerdir, fakat Allah'ın azabı çok şiddetlidir.” (el-Hac, 2)
“Yaptıklarının
cezası olarak, bundan böyle az gülsünler çok ağlasınlar” (Tevbe, 82)
“Eğer küfrettiğiniz takdirde, çocukları ak saçlı
ihtiyarlara döndürecek günden nasıl korunacaksınız?” (Müzzemmil, 17)
“Ceza günü nedir? Bilir misin? Nedir acaba o ceza günü, hiç
kimsenin başkasına hiç bir hususta fayda ya da zarar vermeye malik olmadığı
gündür, o gün emir yalnız Allah'ındır.” (el-İnfitar,
17-19)
“Yoksa kötülük
işleyenler, kendilerini, inanıp sâlih amel işleyenler gibi kılacağımızı;
hayatlarının ve ölümlerinin bir olacağını mı sanıyorlar? Ne kötü hüküm
veriyorlar!” (Câsiye, 21)
“Nihayet onlardan birine ölüm gelince, “Rabbim! Beni
dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım” der.
Hayır! Bu sadece onun söylediği (boş) bir sözden ibarettir. Onların arkasında,
tekrar dirilecekleri güne kadar (devam edecek, dönmelerine engel) bir perde
(berzah) vardır. Sûr’a üfürüldüğü zaman, (işte) o gün ne aralarında soy-sop
yakınlığı kalacak, ne de birbirlerini arayıp soracaklardır. Artık kimin
tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
Kimlerin de tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini ziyana
uğratanların ta kendileridir. Onlar cehennemde ebedi kalacaklardır. Ateş
yüzlerini yalar ve onlar orada sırıtır kalırlar. Allah, “Âyetlerim size
okunuyordu da siz onları yalanlıyordunuz, değil mi?” der. Onlar da şöyle
derler: “Ey Rabbimiz! Biz azgınlığımıza yenik düştük ve sapık bir toplum olduk.
Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer (tekrar günaha) dönersek şüphesiz
kendimize zulmetmiş oluruz.” Allah, ”Aşağılık içinde kalın orada, artık benimle
konuşmayın!” der. Kullarımdan, “Ey Rabbimiz! Biz inandık, bizi bağışla, bize
merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın” diyen bir grup var idi.
Siz ise onlarla alay ediyordunuz. O kadar ki onlar size beni anmayı unutturdu.
Onlara hep gülüyordunuz. Sabretmiş olmaları sebebiyle, bugün ben onları
mükafatlandırdım. Şüphesiz onlar başarıya erenlerin ta kendileridir. Allah
(inkarcılara) “Yeryüzünde kaç sene kaldınız?” diye sorar. Onlar, “Bir gün, ya
da bir günden daha az bir süre kaldık. Hesap tutanlara sor” derler. Allah şöyle
der: “Çok az bir zaman kaldınız. Keşke bunu (daha önce) bilmiş olsaydınız.”
Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?”
Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. O’ ndan başka hiç ilah yoktur. O şerefli ve
yüce arşın Rabbidir.” (Mû’minûn, 99-116)
“Kim dünya hayatını ve onun ziynetini arzu ederse onların
yaptıklarının (çalıştıklarının) karşılığını burada tamamen öderiz. Onlar bu
hususta hiç bir eksikliğe de uğratılmazlar.
Onlar öyle kimselerdir ki, âhirette kendilerine ateşten başka bir şey yoktur.
Dünyâda işledikleri şeyler orada boşa gitmiştir. Zâten yapageldikleri hep
boştur onların. (Hûd Sûresi, 15-16)
“Ey insanlar! Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı
sizi aldatmasın. Sakın çok aldatıcı (Şeytan) Allah hakkında sizi aldatmasın.” (Fâtır,
5)
“Onlar,
ahireti verip dünya hayatını satın alan kimselerdir. Artık bunlardan azap hiç
hafifletilmez. Onlara yardım da edilmez.” (Bakara, 86)
Rasûlü
Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, Ebu Hüreyre
radıyallahü anh'a hitaben:
-Ey Ebâ Hüreyre, sana, dünyayı bütün varlığı ile göstereyim mi?
buyurdu.
-Ben de, "Göster, yâ Rasûlallah" dedim. Bunun
üzerine Resûlü Ekrem elimden tutarak, beni Medine
çöplüklerinin döküldüğü bir dereye götürdü. Orada insan kelleleri, insan pislikleri,
parçalanmış elbiseler ve kemikler vardı. Bunları gösterdikten sonra:
-Gördüğün
bu kelleler aynı sizin gibi ihtiras ve uzun kuruntular besleyen kimselerdi.
Şimdi etsiz kemik olarak kaldılar ve nihâyet çürüyüp toz haline geleceklerdir.
Bu pislikler, onların yedikleri, leziz yemeklerdir. Nereden kazandı ise
kazandı, sonra da midelerine indirdiler. Şimdi ise, herkes bunlardan
uzaklaşmaktadır. Bu parçalanmış bezler, onların süslü elbiseleri idi. Şimdi
rüzgar onları parça parça etmiştir. Bu kemikler onların, üzerlerine binip diyar
diyar dolaştıkları binitlerinin kemikleridir. İşte dünyanın manzarası ve sonu
budur. Şimdi dünyalık için ağlamak isteyen ağlasın.
Ukbe b. Amir’den: "Rasulullah (sav) Uhud’da
öldürülenler üzerine namaz kıldı, sonra minbere çıktı ve sanki canlı olanlar
(da) dirilere (de) vedalaşıyormuşçasına veda etti ve şöyle dedi: … Ben,
benden sonra sizin şirke düşmenizden korkmuyorum. Fakat ben, sizin dünyanızdan,
dünyayı istemenizden, dünya için öldürmenizden ve tıpkı sizden öncekilerin helak
olması gibi, sizin de helak olmanızdan korkuyorum."
Aişe
(r.anha)’den, Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:
“Dünya,
yurdu olmayanın yurdu, malı olmayanın malıdır. Ancak aklı olmayan kimse dünya
için toplar.”
Resûlü
Ekrem sallallahü aleyhi ve selem:
-Dünyanın
ömrü bir saattir, buyurmuşlardır. Şüphesiz ki nûr kalbe girince kalb
genişler ve ferahlar.
-Ey Allah'ın
Resûlü, Bunun belli bir alâmeti var mı? diye sorulunca, Resûlü Ekrem sallallahu
aleyhi ve sellem cevaben:
-İnsanın,
aldatıcı dünyadan uzaklaşıp, ebedilik âlemine yönelmesi ve ölüm gelmeden, onun
için hazırlık yapmasıdır, buyurmuşlardır.
Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurdular:
-Kıyamet
günü Tıhame Dağı gibi ameli olan kimseler Allah'ın huzuruna getirilecek ve bunların
cehenneme girmesi emir olunacaktır.
-Bunlar
namaz kılarlar mıydı? diye sorulunca, Resûlü Ekrem:
-Evet namaz
kılarlar, oruç da tutarlar, hâttâ geceden de ibâdetlerine katarlardı. Ancak
dünyalıktan kendilerine birşey takdim edildiği zaman helâl-haram demeden ona
uçuşur ve başına çökerlerdi.
Resûlü Ekrem
sallallahü aleyhi ve selleme soruldu:
-Ya
Rasûlallah, insanların en zâhidi kimdir? Buyurdular:
-İnsanların
en zâhidi o kimsedir ki, kabirleri ve ölümü unutmaz. Dünyanın fuzulî ziynetini
terk eder. Bâki olanı fâni olana tercih eyler. Ömrüne değer vermez. Kendisini
ölülerden sayar.
Yine
buyurdular ki:
-Kimin
sabahleyin kalkınca büyük düşüncesi, dünya ve dünyalık olursa, Allah onun
kalbine üç keder verir:
1. Hiç
atamayacağı bir korku, endişe
2. Hiç
kurtulamayacağı bir meşgale
3. Bitmez
tükenmez ihtiyaçlar silsilesi.
Mesher b.
Sa’d’dan
Rasûlullah s.a.v. Efendimiz, ölmüş bir koyunun
yanından geçerken sahabilere:
- Gördüğünüz şu koyun ölüsünün, sahibi nezdindeki
kıymeti nedir? diye sordu. Cevap verdiler:
- Hiçbir kıymeti olmadığı için buraya atılmıştır.
Bu cevap üzerine Efendimiz şöyle buyurdu.
- Varlığım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, dünyanın
Allah katındaki kıymeti, ölü bir koyunun sahibi yanındaki kıymetinden daha çok
değildir.
Rasûlullah (sav) dışarı çıktığında yüksek bir kubbe gördü, bu nedir? diye
sordu. Orada bulunanla, Ensar’dan falan adama aittir
dediler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) bir şey demeden sustu ve
söyleyeceği şeyi içinde sakladı. Kubbenin sahibi geldiğinde insanların arasında
bulunan Rasulullah’a selam verdi fakat Allah Rasülü ondan yüz çevirdi ve bunu
birkaç defa yaptı. Bunun üzerine adam Rasulullah’ın bir şeyden dolayı kendisine
kızdığını ve bu nedenle yüz çevirdiğini anladı. Bu durumu arkadaşlarına sordu ve
onlara: Allah’a yemin olsun ki ben Rasûlullah’ın hoşlanmadığı neyi yaptım? deyince
şöyle dediler: Rasulullah (sav) dışarı çıkınca senin kubbeni gördü dediler. Bunun
üzerine adam geri döndü ve yaptığı kubbeyi yerle bir oluncaya kadar yıktı. Aynı
gün Allah Rasülü dışarı çıktığında kubbeyi göremeyince kubbeye ne olduğunu
sordu. Orada bulunanlar: Senin kendisinden yüz çevirme nedenini bize sorunca
biz de ona olayı anlattık bunun üzerine sahibi kubbeyi yerle bir etti,
dediler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) şöyle dedi:
-Yapılan
her binanın sahibi için bir vebalı vardır. Ancak bir durumda, kendisine lazım
olması halinde vebal yoktur.”
Mesher b.
Sa’d’dan Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu:
Eğer
dünyanın Allah katında sivrisinek kanadı kadar kıymeti olsaydı, kâfirlere bir
yudum su bile içirmezdi.
Abdullah
ibn-i Ömer (ra)’ den rivayet edilen hadis-i şerifinde Peygamber SAS Efendimiz
buyurmuş ki:
Altı
şey vardır, bunlar amelleri mahveder:
1- Halkın
ayıplarını göz önüne getirip, onlarla meşgul olup, onları söylemek, yaymak,
dedikodu yapmak, başkalarının ayıplarıyla uğraşmak.
2- Kalbin
katılığı, sertliği, vurdum duymazlığı. Gönlün kara olması, taş olması, taş
bağırlı olmak.
3- Dünya sevgisi.
4- Utanç
duygusunun azlığı.
5- İnsanın
emelinin uzun olması.
6- Zulmü devam
ettiren zâlim
Rasûlullah (sav) Efendimiz şöyle buyurdu:
“Cennette bir kamçı kadar yer, dünya ve içindekilerden
daha hayırlıdır. Öğleden önce veya sonra bir kerecik Allah yolunda yola çıkış,
dünya ve içindeki her şeyden daha hayırlıdır.”
Yine
buyurdular ki:
“Kıyamet gününde bir adamı Allah’ ın huzuruna getirirler. Kazancı haram,
masrafı da haramdır. Bunu cehenneme götürün denir. Başka bir adamı getirirler. Helal
kazanmış, haram sarfetmiştir. Onu da cehenneme gönderirler. Bir diğeri de
haramdan kazanmış, helale sarfetmiştir. Onu da cehenneme gönderirler. Sonra
başka birini getirirler. Helalden kazanmış, helale sarfetmiştir. Ona, bu
serveti kazanırken farzlardan bir ibadeti geçirip geçirmediğini sorarlar.
Hiçbir farzı bırakmadığını açıklar. Bu servete birinin hakkı geçti mi; mesela
işçilerinin ve hayvanlarının hakkını verdin mi? diye sorarlar. Onları da
verdiğini söyler. Bakmakla mükellef olduğu kimselere vaktinde nafakalarını
ulaştırıp ulaştırmadığını sorarlar. Bu sırada çalıştırdığı kimseler getirilir,
hakları karşılaştırılır. O da temiz çıkınca, verdiğimiz nimetlere karşı ne gibi
şükürde bulundu? Onun hesabını görelim derler. Şükür, Allah’ ın verdiği nimetlerle Allah’ a isyan etmemektir. Bir kimse parayı Allah’ ın rızası olan yerlerde şükrederek
kullanmadıysa cennete giremez.”
Ebu Said
el-Hudrî’den, Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu:
“Sizin
hakkınızda en çok korktuğum şey Allah’ın, yerin bereketinden sizin için
çıkarttıklarıdır. Denildi ki: Yerin bereketi nedir? Dedi ki: Dünya sevgisi, süs
ve güzellikleridir.”
Adamın birisi şöyle dedi: Ya Rasûlallah! Bir adam Allah yolunda
cihâd etmekle birlikte dünyalıklardan da kazanmak istiyor. Rasulullah (sav):
- Onun için sevap yoktur. İnsanlar bu
cevaba çokça şaşırdılar ve soru soran adama:
- Git ve Rasulullah’a tekrar sor, belki de
onu anlamamışsındır,
dediler. Adam Rasûlullah’a giderek tekrar şöyle dedi:
- Ya Rasûlullah! Bir adam Allah yolunda
cihâd etmekle birlikte dünyalıklardan da kazanmak istiyor. Rasulullah (sav):
- Onun için sevap yoktur, dedi. İnsanlar soru soran adama:
-Git ve Rasulullah’a tekrar sor, diye diretince adam üçüncü defe sorusunu
tekrarladı. Rasûlullah (sav) ona:
- Onun için sevap yoktur, dedi"
El-Müstevred
Kardeşi İbn-i Fehr’den Nebi (sav)’nin şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
“Dünyanın ahiret yanındaki değeri, sizden birinizin
parmağını okyanusa daldırıp oradan çıkarması gibidir. Bir baksın bakalım,
parmağıyla ne elde edebilmiş.”
“Sizin üzerinize milletler (müslüman
olmayanlar) adeta bir yiyeceğe üşüşür (vahşi hayvanlar) gibi üşüşecekler. Orada
bulunanlardan birisi şöyle dedi:
- Bu durum bizim azlığımızdan mı olacak? Allah Rasülü (sav):
- Hayır! Bilakis siz çok olacaksınız.
Fakat sizin çokluğunuz suyun üzerindeki çer çöp gibi olacaktır. Allah
düşmanlınızın kalbinden sizin korkunuzu sökecek de sizin kalbinize vehn
bırakacak. Orada bulunanlardan birisi:
- Vehn nedir ey Allah Rasülü?
- Vehn dünyayı sevmek ve ölümden
hoşlanmamaktır." *
Aynı hadis Ahmed b. Hanbelin rivayetinde ise şöyle
geçmektedir:
“…Siz çok
olacaksınız, fakat sizin kalbinize vehn bırakılacak. Vehn nedir ya Rasulallah?
Dedi ki: Dünyayı sevmek ve savaşmaktan (cihaddan) hoşlanmamaktır.”
Bir gün
Rasûlü ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Cebrâil
aleyhisselâm'dan cehennemi sordu. Cebrâil aleyhisselâm uzun uzun cehennemi
anlattı. Peygamber efendimiz anlatılanlara dayanamayıp bayıldı. Ayıldığında
buyurdu ki:
-Ey Cebrâil,
böyle şiddetli, felâketli yere benim ümmetim girecek mi?
-Evet,ümmetinin
büyük günah işleyenleri cehenneme girecektir.
Bunun üzerine
Rasûlü ekrem sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz, çok ağladı. Sonra odasına
çekildi, sadece namaz için dışarı çıkıyor, bunun dışında kimseyle görüşmüyordu.
Peygamber efendimizin dışarı çıkmasının üçüncü günü Hazreti Ebûbekir
radıyallahu anh, kapısının önüne gelerek:
-Rasûlullah'ı
görmek mümkün mü? diye seslendi, fakat içeriden bir cevap gelmeyince, ağlayarak
oradan ayrıldı.
Sonra Hazreti
Ömer radıyallahu anh gelip aynı sözleri söyledi. Ona da cevap gelmeyince,
ağlayarak oradan ayrıldı.
Sonra
Selmân-ı Fârisî radıyallahu
Hazreti Ali radıyallahu anh'ın evine gidip durumu
anlattı. Hazreti Fâtımâ radıyallahu anhâ hane-i saadete koştu:
-Ey Allah'ın
Rasûlü ben, kızınız Fâtımâ'yım, dedi Rasûlü ekrem efendimiz sallallahu aleyhi
ve sellem, o anda secdeye kapanmış ümmeti için ağlıyordu. Hazreti Fâtımâ, kapı
açılıp içeri girince babasının ağlamaktan yüzünün sarardığını, avurtlarının
çökmüş olduğunu gördü.
-Babacığım!
Size böyle ne oldu? diye sordu.
Rasûlü ekrem
sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
-Ey Fâtımâ!
Bana Cebrâil gelip, cehennemi, tabakalarını anlattı. Ümmetimden büyük günah
işleyenlerin, cehenneme atılacağını bildirdi. İşte beni ağlatan kederlendiren
budur.Sonra Hazreti Fâtımâ Muhammed (s.a.) ümmetinden günah işleyenlerin
cehenneme nasıl gireceklerini sordu. Resûlü ekrem sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle anlattı:
-Günahkârlar
tutulup cehenneme götürülürken "Ya Muhammed... Ya Muhammed" diye
bağırarak giderler. Fakat cehenneme yaklaşıp cehennem melekleri görününce, bunu
unuturlar.
Melekler:
-Sizler
kimlersiniz? diye sorarlar.
-Biz
kendilerine, Kur'ân inmiş olanlardan ve Ramazan'da oruç tutanlardanız, derler.
Melekler de:
-Kur'an-ı
Kerim Muhammed aleyhisselâmın ümmetine inmiştir, derler.
Bunun üzerine
peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin ismini hatırlayıp:
-Bizler
Muhammed aleyhisselâmın ümmetindeniz, derler.
Melekler de:
-Kur'an-ı
Kerim'deki Allah teâlâ'ya âsî olan kimselerin hallerini bildiren âyetlerden,
haberiniz yok muydu, diye sorar. Onlar da:
-Vardı. Fakat
gaflete geldik, şeytana uyduk, derler. Hallerine çok üzülürler. Meleklerden
izin isteyip hallerine uzun uzun ağlarlar. Gözyaşları kalmaz, gözlerinden kan
akmağa başlar.
Sonra melekler onlara derler ki:
-Bu ağlamanız
boşunadır. Eğer dünyada böyle ağlasaydınız, faydası olurdu. Şimdi burada
ağlamazdınız.
Sonra meleklere emir gelir:
-Atın onları
cehenneme!
Ebû Bekir sıddîk radıyallahu anh:
-Allah'ım! Dünyayı önüme ser, beni onda zâhid kıl (Yani
terkettir). Onu gözümde zînetleyip (süsleyip), beni ona rağbet ettirme, diye
duâ ederlerdi.
Hazret-i Ali (ra) Efendimize, “dünyayı anlatır mısınız?” diye sorulduğunda, Hz. Ali şöyle buyurdu:
“Sağlamı hasta,
emniyette olanı pişman olacak. Fakiri mahzun, zengini ise helalinin hesabı,
haramının azabına düşecek. Şüpheli şeyler için de azarlanacaktır. Size bunun
daha neyini anlatayım.
Hazret-i Ali radıyallahü anh Selmân-ı Fârîsî radıyallahü anh'a yazdığı
bir mektupta dünyayı şöyle tarif etmiştir:
"Dünya yılan gibidir. Cildi yumuşak fakat zehri
öldürücüdür. Hoşuna giden şeylerden vazgeç ki, sana fazla yaklaşmasın! Kat'i
olarak bundan ayrılacağını bildiğin için sıkıntılarını arkaya at. Dünyada
olanlardan uzaklaş. Dünyanın lehine çalışmaktan sakın. Zira dünyaya meyil
bağlayıp onun varlığına sevinen kimseye mutlak surette dünyadan bir kötülük
gelir. Vesselâm.”
İsâ
aleyhisselâm; yazıklar olsun, o dünyalık peşinde
koşanlara nasıl olup da servetlerinden ayrılacaklardır. Halbuki onlar dünyalığa
bağlanmış, ona aldanmışlardır. Onlar, ona bel bağlarken, onları rezil etmiştir.
Yine yazıklar olsun o dünyaya mağrur olanlara. O dünya, nasıl onlara
hoşlanmadıkları şeyi gösterecektir. Onları sevdiklerinden ayıracak ve mukadder
olan akıbetlerine uğratacaktır. Düşüncesi dünyalık, işi isyan olan kimseye
yazıklar olsun! Yarın günahları ile nasıl rezil ve perişan olacaklardır,
buyurmuştur.
İsâ
aleyhisselâm, bir gün gök gürültüsü ve şimşeklerle
başlayan şiddetli bir doluya yakalanır. Sığınılacak bir yer arar. İleride bir
çadır görür ve oraya koşar. Çadırın içinde bir kadın görür, oradan uzaklaşır.
Bir mağara görür, kapısına gider ki, içinde bir arslan var. Hemen mağaranın
kapısını kapatır ve:
-Ya Rab!
Herkese bu kadar nimetler verdin, ama bana bir sığınak bile vermedin, der.
Allahü Teâlâ ve Tekaddes hazretleri:
-Senin
sığınağın benim rahmetimdir buyurur.
İsa (as)’ a dünya, yaşlı, zayıf, çirkin fakat
süslenmiş bir kadın suretinde görünmüş ve onunla şöyle konuşmuştur:
- Kaç kere evlendin?
- Sayılmayacak kadar çok evlendim.
- Bir kadın ömründe şu kadar evlenir. Sen
sayılmayacak kadar çok evlendiğini söylüyorsun. Kocalarına ne oldu? Öldüler mi,
boşandılar mı?
- Hiç boşama olmadı. Hepsini ben öldürdüm.
- Geçmiş kocalarını teker teker nasıl
öldürdüğünü düşünmeyip, onlardan ibret almadan seninle evlenecek yeni kocaların
vay haline!
“Bunu, yâni
"Dünya hayatı sizi aldatmasın!" sözünü kim söylüyor? Dünyayı yaratan
söylüyor. Dünya hayatını, onu yaratandan daha iyi bilen birisi olabilir mi?
Sakının ey insanlar, dünya hayatının aldatıcılığından sakının!”
Fudayl ibn-i Iyaz kuddise sirruh buyurur:
“Ne kadar şer varsa hepsi de bir odaya konmuştur. Bu odanın
anahtarı dünya sevgisidir. Ne kadar hayır varsa, onların da hepsi bir odaya
konmuştur. Bu odanın anahtarı ise zühddür.”
Ömer b. Abdülaziz hazretleri bir hutbesinde şöyle buyurdu:
“Ey insanlar! Siz bir şey için yaratıldınız. Ona
inanırsanız bazıları sizi ahmak sayarlar. İnanmazsanız helâke gidersiniz. Siz
bu fâni için değil ebediyet için yaratıldınız. Buradan oraya intikal
edeceksiniz. Ey Allah'ın kulları siz bir yerdesiniz ki, yemeği kursağınıza
tıkanır, suyu boğazınız da kalır. İliğinize sizi sevindirecek bir nimet
verirse, hasretini çekeceğiniz başka bir nimeti elinizden alır. Bunları
düşünerek siz, nihayet varacağınız ve ebedi kalacağınız yer için çalışınız,
dedi ve gözyaşlarını tutamadığı için hutbeden indi.”
Yahya Râzî kuddise sirruh buyurur:
“Akıllı olan ve isabetli hareket eden kişi, üç şeyi yapan
kişidir. Dünya onu terketmeden önce, o dünyayı terk eder. Kabre konmadan önce,
kabrini hazırlar. Orayı mânen imâr eder ve ihyâ eder. Rabbine kavuşmadan önce
O'nu râzı eder.”
Bir kalpte mâsiva sevgisi oldukça, o kalpte Allah sevgisi
bulunmaz. Allah sevgisini kazanmak için kalbin temizlenmesi lâzımdır.
Allah Teâlâ ve tekaddes hazretleri
buyurur:
-Bilin ki dünya hayatı, oyun, oyalanma, süslenme aranızda
öğünme ve daha çok mal sahibi olma dâvâsından ibâretdir. (Sûre-i Hadid: 20)
Abdülkadir Geylânî kuddise sirruh, anlatır:
-Ey Aziz! Şu aldatıcı âlemden geç... Bu aynı zamanda ilâhî
bir emirdir. Çünkü Cenâb-ı Hak:
"Sizi bu dünya hayatı aldatmasın... Aldatıcı sizi, Allah'ı anarak
kandırmasın" (Lokman: 33) buyuruyor.
Burada aldatıcı şeytandır. O gelir yaptıracağını yaptırır... sonra da Allah
kerimdir, istiğfar eyle, bağışlanırsın... gibi sözler eder ve seni kandırır...
sakın onun bu sözüne kanmayasın... Hem istiğfar nasib olacağını nereden
biliyorsun. Tevbe, istiğfar etmeden ölenlerin sayısı az mıdır?
Siz bâki olanı fâni üzerine, âhireti dünya üzerine tercih ediniz, emri
gereğince mümin için öncelik âhirettir. Bu yolda başarı elde eden mümine, dünya
da, dünya ehli de hiçbir zarar veremez.
Ey Mü’minler!
Hazır bulunun,
zîra göç yakındır.
Âhiret rızkını tutunuz,
gidilecek yer uzaktır.
Lezzetleri yıkan ölümü
daima anınız,
İzzetin zilleti,
hayatın ölümü, dünyanın âhireti vardır.
Aldatıcı dünyadan
ahirete dönmek, akıl alâmetidir.
Hayatında ölüm için
sermaye tutmaya bak,
Yarınki adın ne olacak
bilemezsin, dikkat et!
Hâk (c.c.)’ın rızasına
koşun!
Dünya sana sırt
çevirmiş, ölüm ise yüzünü dönmüştür.
Burası felâket ve helâk
yeridir, ikâmet bucağı değildir.
Gâmlar menzilidir,
ferahlar âlemi değildir.
Kalplere çöken dünya
muhabbeti, her kötülüğün anahtarıdır.
Allah (c.c.), dünyayı
sevdiklerine de sevmediklerine de vermiştir,
Lâkin ahireti, ancak
sevdiklerine verir.
Dünyanın geçici
zînetleri, sizleri ebedî cennetten alıkoymasın.
Ahmedi Müştâk İlbânî