|
Zekâtın Mahiyeti 1- Zekat lügat deyiminde
temizlik, bereket, çoğalma, güzel övgü manalarını taşır. Din deyiminde ise; "Bir
malın belli bir mikdarını, belli bir zaman sonra hak sahibi olan bir kısım
müslümanlara Yüce Allah\'ın rızası için tamamen temlik etmek (mülkiyetine
geçirmek) tir." Zekat, kulların kulluk görevindeki sadakatlerine delalet
eder. Bu yöndendir ki, zekata "sadaka"da denmiştir. Bununla beraber "sadaka"
sözü, zekattan daha kapsamlı mana taşır. Vacibleri de, nafileleri de içine
alır. Zekat vermeye, "Tezkiye", zekat verene de "Müzekkî" denilir. Şahidler
hakkında yapılan övgüye de "Tezkiye" dendiği bilinmektedir. 2- Zekat vermek
farzdır. Peygamberimizin hicretlerinin ikinci yılında, oruçtan önce farz
kılınmıştır. İslâmın şartlarından birini teşkil etmektedir. Belli miktarda
bulunan nakid paraların ve ticaret mallarının üzerinden bir yıl geçince,
zekatlarını geciktirmeden hemen vermek gerekir. Çünkü bu zekat mallarına
yoksulların hakkı geçmiş oluyor. Artık bu hakkı özürsüz olarak geciktirmek caiz
olmaz. Diğer bir görüşe göre, zekatın verilmesi geciktirmeli olarak farzdır.
Sene sonunda hemen verilmesi gerekmez. Zekat borcu olan kimse, bunu hayatta
bulunduğu sürece ödeyebilir. Ödeyemeden ölürse, o zaman günahkar olur. Fakat
doğru olan birinci görüştür. 3- Zekatın aşikare verilmesi daha faziletlidir.
Çünkü bu şekilde verilmesi, başkalarına bir örnek olur ve teşvik yerine geçer.
Kendisi hakkında, zekat vermiyor diye, kötü bir zannı da kaldırmış olur. Zekat
bir farz olduğu için, bunun yerine getirilmesinde gösteriş olmaz. Nafile olarak
verilen sadakalarda ise, durum böyle değildir. Bunların gizli verilmesi ve
gösteriş yapılmasına engel olunması daha faziletlidir.
Zekatın Teşriî Hikmeti 4- Zekatın meşru
olmasındaki hikmet pek önemlidir, herkese göre açık ve meydandadır da
denilebilir. Bir hadis-i şerifde şöyle buyurulmuştur: "Mallarınızı zekatla
koruyunuz, hastalarınızı sadaka ile tedavi ediniz, bela dalgalarını da dua ve
yalvarışla karşılayınız" İşte zekat sayesinde mallar korunmuş oluyor.
Sadakalar da, maddî ve manevî hastalıklar için birer ilaç yerine
geçiyor. Doğrusu zekat ve sadaka verenlerin mallarında ve canlarında bir
feyiz ve bereket, bir sağlık ve afiyet yüz gösterir. Bunun çok üstünde olarak
da, kendileri Yüce Allah\'ın rızasını kazanıp nice manevî mükafatlara kavuşurlar,
nice manevî tehlikelerden kurtulurlar. 5- Zekatın her yönden birçok yararları
vardır. Bilindiği gibi, kalblerde pek ziyade yer tutan mal ve mülk sevgisi,
insanı yüksek duygulardan yoksun bırakır, insanı bazan fena işlere sürükler.
Zekat sayesinde ise kalbin bu zararlı duygusuna ve meyline direnilmiş olur,
nefis\'de cimrilikten kurtulmuş olur. Mal, başkasının hakkından arındırılarak
insanda şefkat ve hayırseverlik duyguları gelişir. Başkalarını gözetme ve koruma
gibi yüksek duygular meydana gelir. Sonra zekat, sosyal hayatın huzur ve
mutluluğuna, beraberliğine ve refahına sebebdir. Yoksulları ve acizleri, kendi
varlığından faydalandıran bir zengin, cemiyetin en değerli ve sevimli uzvu
(organı) sayılır. Fakirlerin ve muhtaçların acılarını azalttığından, onların
övgülerini, sevgi ve dualarını kazanır. Mal varlığı da hain ve hırslı gözlerin
saldırısından güven içinde bulunur. Artık böyle birbiri için hayır düşünen,
yardımsever olup duacı bulunan bir cemiyet içinde güzel bir yaşantı meydana
gelmiş olmaz mı? 6- Bir de zekat vermek, güzel bir inancın eseridir. Böyle
bir inanca sahib olan kimse, bağlı bulunduğu cemiyet için zararlı olmaktan uzak,
çok yararlı bir insan olur. Çünkü kendi malından bir kısmını sadece Allah rızası
için ayırıp fakir din kardeşlerine veren ve bundan dolayı onlardan hiç bir
karşılık gözetmeyen bir insan, artık çevresine yararlı olmaz mı? Böyle bir kimse
hiç kendisine ait olmayan şeylere göz dikip de başkalarının zararına çalışır mı?
Başkalarının ellerindeki mallara saldırır mı? 7- Bununla beraber zekat
Allah\'ın nimetlerine karşı bir şükran görevidir. Zekat veren müslüman şöyle
düşünür. Elde ettiğim bu varlık, bana Yüce Allah\'ın ihsanıdır. Nice insanlar
vardır ki, daha güçlü ve daha bilgili oldukları halde bu mal varlığından yoksun
bulunuyorlar. Bunun için ikram ve ihsanı sonsuz olan Yüce Allah\'ın nimetlerine
karşı şükretmek gerekir, işte bu şükür, farz olan zekatın ödenmesiyle yerine
getirilmiş olur. Şu da düşünülmelidir ki, insanın elde ettiği nimet üzerinde,
onun bulunduğu çevrenin çok yönlü etkisi vardır. Eğer o zengin böyle bir çevrede
yaşamamış olsaydı, bu mal varlığını kazanabilecek miydi? İşte bu da bir
nimettir. Bu nimete karşı da şükür, o çevredeki yoksul ve perişan insanlara
karşı yardımda bulunmakla olur. Zekat ve sadakanın verilmesi de, böyle bir
yardımı gerçekleştirir.
Zekatın Farz Olmasının Şartları 9- Bir,
kimseye zekat\'ın farz olması için onda şu şartların bulunması gerekir: 1)
Zekat verecek kimse, müslüman, hür, akla sahib ve buluğ çağına ermiş olmalıdır.
Buna göre, müslüman olmayanlar, köle ve cariyeler, mecnunlar ve çocuklar zekat
vermekle yükümlü değillerdir. Gayri müslimler zekat vermekle mükellef
değillerdir. Öyle ki, (Allah korusun), bir müslüman bir müddet hak dinden çıkıp
ondan sonra tevbe ederek Allah\'dan mağfiret dilese, dinden çıkış (irtidat)
zamanında zekat vermek ona farz olmayacağı gibi, irtidatından daha önceki zamana
ait zekat borçları da düşmüş olur. Çünkü zekatın farzıyetinde İslam şart olduğu
gibi, bekasında da şarttır. Kölelerle cariyelere gelince, onlar aslen bir
mala sahib olamayacakları için, zekat vermeye ehil değillerdir. Kendilerine
ticaret için izin verilse de, yine hüküm aynıdır. Mecnunlara gelince,
bunlarda iki durum düşünülebilir. Birincisi, doğuştan beri mecnun (deli)
bulunmaktır. Bunların bu durumu devam ettikçe, onlar zekatla yükümlü olmazlar.
Fakat bunlar buluğ çağına erdikten sonra iyileşip düzelseler, sağlığa
kavuşmalarından itibaren zekat vermekle mükellef olurlar. İkincisi, buluğa
erdikten sonra bir müddet mecnun olmaktır. Bu durumda bunların cinnetleri
(delilikleri) bütün bir yıl devam ederse, bu yıl için zekat vermeleri onlara
farz olmaz. Çünkü bu durumda onlardan yükümlülük düşmüş olur. Fakat bu yıl
içinde bir iki gün gibi kısa bir zaman iyileşecek olsalar, zekat vermeleri
onlara farz olur. Bu mesele İmam Muhammed\'e göredir, İmam Ebû Yusuf\' a göre,
yılın çoğunda sağlık üzere bulunmadıkça, o yılın zekatı gerekmez. Baygınlık
hali ise, zekat verme mükellefiyetine engel değildir. Çocuklara gelince,
bunlar akılları başlarında olarak buluğa ermedikçe, zekat vermekle yükümlü
olmazlar. Onun için bunların mallarından velileri zekat veremez. Bunların zekat
vermeleri buluğ çağına ermekle başlar. Bir sene sonunda yerine getirilmesi
gerekir. (İmam Şafiî\'ye göre çocukların ve delilerin mallarından zekat
verilmesi gerekir. Bunu velileri mallarından öderler. Çünkü zekat mala gereken
bir haktır. Küçüklük ve noksanlık bu hakkın varlığını gideremez. Öşürde de durum
böyledir.) Bize göre zekat malî bir ibadettir. Bunlar ise ibadetle mükellef
değillerdir. 2) Zekat verecek kimse, temel ihtiyaçlarından ve borçlarından
başka nisab mikdarı veya daha fazla bir mala sahib bulunmalıdır. Bu miktar malı
bulunmayana zekat farz olmaz. "Nisab", şeriatın bir şey için koymuş olduğu
belli bir ölçü ve mikdar demektir. Şöyle ki: Zekat vermek için altının
nisabı yirmi miskaldır. Gümüşün nisabı iki yüz dirhemdir. Koyun ile keçinin
nisabı kırk koyun veya keçidir. Sığır ile mandanın nisabı otuz ve deveninki de
otuz beşdir. Temel ihtiyaçlar: Bundan maksad, oturacak ev ile eve gerekli
olan eşya, kışlık ve yazlık elbise, gerekli silah ve aletler, kitablar, binek
hayvanı, hizmetçi, köle veya cariye, bir aylık -doğru kabul edilen başka bir
görüşe göre, bir yıllık- nafaka demektir. Borç karşılığı olarak elde bulunan
para da böyledir. 3) Zekatı verilmesi gereken mal, gerçekten veya hüküm
bakımından artıcı bulunmalıdır. Böyle olmayan mallardan zekat gerekmez. Nisab
mikdarından fazla olması hükmü değiştirmez. Gerçekten artıcılık, ticaret
veya doğurma ve üreme yolu ile olur. Ticaret için kullanılan herhangi bir eşya
ve hayvan zekata bağlı olduğu gibi, dölünü veya sütünü almak için, yılın çoğunu
kırlarda otlayarak idare eden ve "Saime" adını alan hayvanlar da zekata
bağlıdır, ileride anlatılacaktır. Hüküm itibariyle artış da, çoğalmaya ve
artmaya elverişli bulunan ve sahibinin veya vekilinin elinde olan altın ve
gümüşteki geçerliliktir. Altın ve gümüşün maddeleri ile ihtiyaçlar giderilemez.
Bunlar ticarette kullanılmak ve malların değiştirilmesinde vasıta olmak yolu ile
ihtiyaçları karşılar. Bu yönü ile bunlar, yaratılış bakımından artmaya ve
ticarete mahsustur. Onun için elde bulunan altın ve gümüş paralar, külçeler ve
süs eşyaları, kendileriyle ticarete niyet edilmese veya bunlar nafakaya ve ev
satın alınmasına harcanmak üzere saklansa bile, nisab mikdarına ulaşınca zekata
tabi olurlar. 4) Zekatın gereği için, tam bir mülkiyet bulunmalıdır. Bir
malın mülkiyetiyle beraber onun elde de bulunması gerekir. Onun için bir kadın
mehrini eline geçirmedikçe, onun zekatı ile yükümlü olmaz. Çünkü o mehre (nikah
bedeline) malik ise de, onu eline geçirmiş değildir. Yine, elinde rehin mal
bulunan bir kimseye, rehinden dolayı zekat gerekmez. Çünkü rehin, bir borç
karşılığıdır. Bunda malikinin ele geçirip sahib olma hakkı yoktur. Satın
alınıp da henüz de geçirilmemiş bulunan bir mal, ele geçmiş hükmünde olarak
zekata bağlıdır. Bu nisaba girer, ondan zekat vermek gerekir. Yolculuk
halinde bulunan kimse de, malının zekatını vermekle yükümlüdür. Her ne kadar o,
malını elinde bulundurmuyorsa da, vekili aracılığı ile onu kullanmaya gücü
vardır. 5) Zekat gerekmesi için, bir mal üzerinden tam bir yıl geçmiş
bulunmalıdır. Buna "Havl-i havelân" denir. Çünkü bu zaman içinde artış ve
çoğalma gerçekleşir, döllenme ve üreme olur. Mevsimlerin değişmesiyle ihtiyaçlar
ve fiyatlar değişir. Şöyle ki: En az nisab mikdarında olmak şartı ile artmaya
elverişli bir mal üzerinden tam bir kamerî yıl geçip son bulmadıkça ona zekat
gerekmez. Nisab mikdarı hem senenin başında, hem de sonunda bulunmalıdır. Bu
mikdarın sene ortasında azalması, zekatın verilmesine engel olmaz. Aksine olarak
sene içinde artan mal da, sene sonunda diğer mal ile beraber zekata tabi olur.
Örnek: Bir kimsenin (1364) senesi başında temel ihtiyaçlarından fazla iki
yüz dirhem gümüş mikdarı artıcı bir malı olup mal, sene sonuna kadar devam etse,
bundan beş dirhem zekat vermek gerekir. Bu mal, sene ortasında yüz dirheme
indiği halde, sene sonunda yine iki yüz dirhem mikdarına çıkmış bulunsa, yine
beş dirhem zekat gerekir. Sene başında en az iki yüz dirhem mikdarı iken,
sene içinde ticaret, bağış ve miras gibi sebeblerle dört yüz dirhem mikdarına
çıkıp sene sonuna kadar devam etse, on dirhem mikdarı zekat gerekir. Fakat böyle
bir mal, sene başında yüz doksan dirhem mikdarı iken sene sonunda iki yüz veya
üç yüz dirhem mikdarına çıkmış bulunsa yahut sene başında iki-üç yüz dirhem
mikdarı iken, sene sonunda yüz doksan dokuz dirhem mikdarına düşse, zekat
gerekmez. Ancak iki yüz dirhem olduğu günden itibaren devam edecek olan bir yıl
sonunda yine aynı miktara veya daha fazlasına erişecek olursa zekat
gerekir. İmam Züfer\'e göre, nisab miktarı, senenin başından sonuna kadar
bulunmalıdır. (İmam Şafiî\'ye göre, saime denilen hayvanlarda da hüküm
böyledir. Fakat ticaret mallarında nisabın yalnız ticaret mallarında sene
sonunda tam bulunması lazımdır. Sene başında ve ortasında nisabın noksan olması,
zekatın verilmesine engel olmaz.) 10- Zekata bağlı bir mal üzerinden bir yıl
geçtikten sonra bu mal artacak olsa, ana paraya bağlı olarak yıl sonunda zekata
girer.
Zekatın Sıhhatının Şartı 11- Verilen bir
zekatın sahih olabilmesi için, zekatı verirken veya onu ayırırken niyetin
bulunması şarttır. Bu esastan şu meseleler doğar: 1) Zekatı fakire verirken
veya zekat için bir mal ayırırken bunun zekat olduğunu kalb ile niyet etmek
gerekir. Dil ile söylenmesi gerekmez. Öyle ki, bir malı fakire zekat niyeti ile
verirken bunun bir bağış veya bir borç olarak verildiğini dil ile söylemek
zekata engel değildir. 2) Bir mal fakire niyetsiz olarak verilince bakılır:
Eğer mal henüz fakirin elinde bulunuyorsa, zekata niyet edilmesi yeterlidir.
Fakat elinden çıkmış ise, niyet edilmesi yeterli değildir. Yine, bir kimse,
bir adamın malından onun adına zekatını verdiği zaman, o kimse buna rıza
gösterirse bakılır: Eğer o mal fakirin yanında mevcut bulunuyorsa, bu zekat
sahih olur; değilse olmaz. 3) Zekat vermede vekilin niyeti değil, müvekkilin
niyeti geçerlidir. Onun için bir kimse, zekatını vermek için bir adamı vekil
tayin etse, zekat olarak vereceği malı teslim etliği zaman veya o malı vekil
fakire vereceği zaman zekata niyet etmesi gerekir. Vekilin niyeti yeterli olmaz.
Bu vekil, müslüman olabileceği gibi, bir gayri müslim (Zimmî) de olabilir. 4)
Zekat vermek niyetinde olan bir kimse, bunun için bir mal ayırmaksızın zaman
zaman fakirlere bir şeyler verdiği halde, zekata niyet etmek hatırına gelmese,
bu verdikleri zekata sayılmaz. Fakat fakire böyle bir mal verirken: "Bunu niçin
veriyorsun?" diye sorulacak soruya, düşünmeksizin hemen "zekat olarak veriyorum"
diyebilecek bir durumda ise, bu niyet yerine geçer. 5) Bir kimse fakirlere
bir gün sadaka verdikten sonra: "Şu süre içinde verdiğim sadakaların zekatımdan
olmasına niyet ettim." demesi yeterli olmaz. 6) Bir kimse elinde bulunan bir
malı zekata niyet etmeksizin tamamen sadaka olarak verse, bunun zekatı
kendisinden düşmüş olur. İster nafile sadakaya niyet etmiş olsun, ister olmasın,
hüküm aynıdır. Fakat verilen bu mal ile bir nezre veya başka bir vacibe niyet
etmiş olursa, bu mal o niyete göre verilmiş olur. Verilen bu mala düşecek zekatı
ayrıca ödemek gerekir. 7) Bir kimse, üzerine zekat düşen malının bir kısmını
bir fakire bağışlasa, buna isabet eden zekat kendisinden düşer. Örnek: Bir
zengin, bir fakirde olan yüz bin lira alacağını o fakire bağışlasa, yalnız bir
yüz bin liranın zekatını vermiş olur. Burada zekata niyet edip etmemek eşittir.
Bu yüz bin lirayı diğer mallarının zekatına sayamaz. Yine, fakir olmayan bir
borçluya bir mal bağışlansa, bununla ne o malın ve ne de başka mallarının zekatı
verilmiş olmaz. Sahih olan görüşe göre, bu bağışlanan mala düşen zekatın da
ayrıca verilmesi gerekir.
Zekata Bağlı Olan Mallar 12- Mallar,
"Emval-ı batine - Emval-i zahire (kapalı ve açık mallar)" adı ile iki kısımdır.
Nakid paralarla evlerde ve mağazalarda bulunan ticaret malları "emval-ı batine
(kapalı mallar)"dır. Saime denilen (yılın çoğunu kırlarda otlayarak beslenen)
hayvanlar ile bir kısım arazi gelirleri ve madenler, yer altındaki hazineler ve
gümrüklere uğrayan ticaret malları "emval-ı zahire (açık mallar)" dendir.
Bunların hepsi de belli bir ölçüde zekata bağlıdır. 13- Batınî malların
zekatını vermek, sahiblerinin din anlayışına bırakılmıştır. Bu zenginler, bu tür
mallarının zekatını diledikleri fakirlere ve muhtaçlara verebilirler. Zahirî
(açıkta olan) malların zekatlarını (vergilerini) belli ölçüler içinde devlet,
özel memurlar aracılığı ile toplayarak belli yerlere harcar. Bu memurlara "Amil,
Saî, Aşir" gibi adlar verilmiştir. 14- Önceleri, tüccarları yol kesicilerden
ve saldırılardan korumak karşılığında bir kısım zekatlarını almak için uygun
görülen yerlerde "Aşir" adı altında bir takım memurlar görevlendirilmiş
bulunuyordu. Bu memurlar, nisab miktarına ulaşan ve üzerlerinden bir yıl geçmiş
bulunan ticaret mallarından ve paralardan kırkta birini müslümanlardan
toplarlardı. Ancak bu malların sahibleri, daha yola çıkmadan önce o malların
zekatlarını bulunduktan yerde ödediklerini veya bu mallar karşılığında borçlu
bulunduklarını veya mallarının ticaret malı olmadığını veya zekatlarının başka
bir "Aşir" tarafından alınmış olduğunu söylerler ve bu ifadelerinin de aksi
meydana çıkmazsa onlardan zekat alınmazdı. Bu memurlar, tüccarların yanında
bulunur ve çabuk bozulacak sebze, yaş hurma, yaş üzüm gibi şeylerden zekat
almazlardı; isterse kıymetleri nisab miktarından fazla olsun... İslam
ülkelerinde tacirler, ticaret malları için İslam gümrüklerinde verdikleri
vergileri bu malların zekatına sayabilirler.
Zekata Bağlı Olmayan Mallar 15- Bir kimse,
hem kendi ihtiyacını ve hem de geçimleri kendi üzerine olan kimselerin
ihtiyaçlarını karşılayan ve temel ihtiyaçlar adını alan şeylerden zekat vermez.
Oturulan evler, evlerin lüzumlu eşyaları, giyinip kuşanmaya ait elbiseler,
silahlar, binek hayvanları, hizmet için kullanılan köle ve cariyeler bir aylık
veya bir yıllık yiyecek ve içecek şeyler, ilim sahiblerinin birer cildden veya
takımdan ibaret kitabları, sanatçıların birer takım aletleri temel ihtiyaçlardan
sayılır. İşte bunlar nisab ölçüsüne girmezler. 16- Ticaret için olmayan fazla
miktardaki ev eşyasından kitablardan, sanat aletlerinden ve yine ihtiyaçtan
fazla olan elbiselerden yenilecek ve içilecek şeylerden, altın ve gümüşten başka
süs eşyalarından, yakut, zümrüt, inci ve elmas gibi ziynet eşyalarından da zekat
vermek gerekmez. Çünkü bunlar (hakikaten veya hükmen) artıcı değillerdir. Ancak
bunlar temel ihtiyaçlar dışında olup kıymetleri en az nisab miktarına ulaşınca,
sahibleri zengin sayılır. Her ne kadar zekat vermekle yükümlü olmazlarsa da,
kendileri zekat ve sadaka alamazlar ve bunlar üzerine fıtır sadakası ile kurban
kesmek vacib olur. 17- Bir kimsenin kendi malı olduğu halde elinden çıkıp da
faydalanamadığı ve eline bir daha geçmesi de düşünülemediği mallardan zekat
verilmez. Bu mallara "Mal-ı zimar" denir. Bu durumdaki mallar "nami = çoğalıcı"
sayılamayacaklarından zekata bağlı olmazlar. İsbatı mümkün olmayıp inkar edilen
alacak paralar, zorla alınan, çalınan, el konulan ve geri alınması umulmayan
mallar, denize düşüp çıkarılması mümkün görülmeyen mallar, kırda gömülüp yerleri
unutulmuş geçer paralar ve kaybolmuş diğer mallar bu kısımdandır. Bunlar elden
çıktığı için ve bunlardan yararlanılamadığı için, ele geçmedikleri müddetçe
zekata bağlı olmazlar. Fakat bunlar tekrar ele geçince bakılır: Nisab miktarına
ulaşır da zekata bağlı mallardan olursa, ele geçtikleri tarihten itibaren bir
yıl son bulunca, zekatlarını vermek gerekir. Örnek: Yıllarca inkar edilip bir
delil ile isbatı mümkün olmayan yüz bin liradan ibaret bir alacaktan dolayı bu
geçmiş yıllar için zekat gerekmez. Fakat daha sonra borçlunun ikrarı veya şahid
ve sened gibi bir delille alacak isbat edilip tahsil edilse, bu alacağın isbatı
anından itibaren zekata bağlı olur. Aradan bir yıl geçince de zekatını ödemek
gerekir. Ancak para sahibinin zekata tabi başka malı da bulunursa, o zaman
bunların zekatı ile beraber, o ele geçirilen malların da zekatını vermek
gerekir, bunlar üzerinden bir sene geçmesi beklenilmez. (İmam Züfer ile İmam
Şafiî\'ye göre, bu tür malların geçmiş yılları için de zekat gerekir. Çünkü
mülkiyet vardır.) 18- İnsanlara borçlanıp da, onlar tarafindan ödenmesi
istenen bir borcun karşılığında aynı miktarda borçlunun elinde geçer para veya
ticaret malı veya saime hayvan bulunursa, bu zekata tabî olmaz. Ödünç alınmış
paralar, yok olmuş eşya bedeli, zevcelere ödenecek mehir paraları, geçmiş
yıllara ait zekat borçları, hep bu borç kısmındandır. Bunun için bir kimsenin
temel ihtiyaçlarından başka elinde nisab miktarı geçer parası veya ticaret
eşyası bulunduğu halde, bu miktara denk borcu bulunsa, kendisine zekat farz
olmaz. 19- Bir kimsenin nisabdan fazla malı olduğu halde, bir miktar da borcu
bulunsa bakılır: Eğer bu mevcut malından borcu çıktıktan sonra nisabdan noksan
olmamak üzere bir malı kalırsa, yalnız bu malın zekatı gerekir. Fakat nisab
mikdarından (iki yüz dirhem gümüş kıymetinden) az bir şey kalırsa, bundan zekat
gerekmez. 20- Bir kimsenin yüz bin lira fazla parası olduğu halde, geçmiş
yıllardan üzerinde kalmış zekattan yüz bin lira borcu bulunsa, kendisine bu yüz
bin lira için zekat gerekmez; çünkü bunun karşılığı kadar borç vardır. Fakat
zekattan kırk bin lira borcu olursa, geri kalan altmış bin liranın zekatını
vermek gerekir. Zekat, Allah\'ın hakkı olmakla beraber, verilmediği takdirde,
en büyük idareci tarafindan istenilip verilmesi gereken yerlere harcanabilir. Bu
bakımdan da zekat, insanlar tarafindan istenecek borçlardan sayılır. Adaktan,
keffaretten, fıtır sadakasından ve hac farzından dolayı olan borçlar ise böyle
değildir. Bunların ödenmesi insanlar tarafından istenemez. Bunun için, bu gibi
borçların bulunması, eldeki mevcut malların zekata bağlı olmasına engel
olamaz. (İmam Şafiîye göre, nisab miktarı artıcı (nami) bir mala sahib olan,
bunun karşılığında borcu olsa da, yine zekatla yükümlü olur. Çünkü zekatın vacib
olması, nisab miktarı olan artıcı (nami) mal sebebiyledir. Bu borçlu ise, buna
sahiptir. Hür bir insanın borcu, onun kişiliği üzerine yüklenir. Hemen onun
elindeki mala yüklenmez. Bunun içindir ki, bu malını istediği gibi kullanma
hakkına sahiptir. Borç ile zekat ayrı ayrı haklardır. Birinin bulunması,
diğerinin gerekli olmasına engel değildir.) Bizce, borçlu fakirdir. Nisab
miktarı fazla malı yoksa, kendisine zekat verilmesi bile caizdir. Zekat vermek
ise, zengin olana farzdır. 21- İnsanlar tarafından istenen bir borcun zekata
engel olması, bu borcun geçer paradan olması veya başka eşyadan bulunması
itibariyle eşittir. Aynı zamanda borç müddetinin girmiş olup olmaması da
eşittir, hükmü değiştirmez. Ancak bu borç, zekat vacib olmadan önce, insanın
üzerine geçmiş bulunmalıdır. Yoksa bir malın zekatını vermek vacib olduktan
sonra, gelecek olan bir borç, geçmiş zekat borcunu düşürmez. İmam Ebû
Yusuf\'a göre, insan üzerine yüklenen bir borç, zekatın vücubuna (gerekli
olmasına) engel olmazsa da, İmam Muhammed\'e göre engel olur. 22- Bir borca
kefil olan kimsenin, kefil olduğu borca denk malından zekat vermesi gerekmez. Bu
kefalet, borçlunun emriyle olsun veya olmasın eşittir. Çünkü kefil de borçlu
demektir. 23- Bir borç herhangi bir şekilde düşünce, ona denk olan malın
zekatı için sene başı bu düşüş tarihinden başlar. Örnek: Bir kimsenin temel
ihtiyaçlarından başka nisab miktarı nami (artıcı) bir malı bulunduğu gibi, o
kadar da borcu bulunsa, kendisine zekat gerekmez. Fakat bu borç kendisine,
bağışlansa, bu bağışlama tarihinden itibaren bir sene geçince, bu nisab
miktarının zekatını vermek gerekir. Bu mesele, İmamı Azam\'a göredir. İmam
Muhammed\'e göre, bu halde o malın üzerinden bir sene geçmiş olunca zekatı
gerekir. Borç düştükten sonra bir yıl geçmesine lüzum yoktur. 24- Geçer para
(nakit) ticaret eşyası, saime denilen hayvanlardan ayrı ayrı nisablara sahib
olan bir kimsenin bir mikdar borcu olsa, bu borcuna temel ihtiyaçlarından (ev
gibi) biri karşılık tutulamaz. Zekata bağlı olan mallarından dilediğini karşılık
tutar ve diğerlerinin zekatını verir. Ancak bu mallardan bazısının zekatı devlet
tarafından tahsil edilmiş olursa, o zaman önce borcuna karşı geçer paraları
karşılık tutulur. Geçer paralar yetişmezse, ticaret eşyası karşı tutulur. Bu da
yetmezse, zekati az olan hayvanları karşılık tutmak gerekir. Nisab mikdarı veya
daha fazla bir şey kalırsa onun zekatı verilir. 25- Ticaret için değil de,
yalnız kiralarını almak üzere insanın mülkiyetinde bulunan evlerden,
dükkanlardan, gelir getiren tesislerden, kaplardan, aletlerden makinelerden ve
nakil vasıtalarından zekat gerekmez. Ancak bunların kira ve gelirlerinden
toplanan paralar nisab mikdarı olur da karşılığında borç bulunmazsa, toplanan
para üzerinden tam bir yıl geçince veya zekatı verilecek diğer para ve eşyalara
ilave edilmekle zekata tabi olurlar. 26- Ticaret için olmayan atlar, iki
İmama göre (İmam Muhammed ve İmam Ebû Yusuf), saime olsun veya olmasın,
dişilerle erkekleri karışık olsun olmasın zekata tabi değildirler. Fetva da buna
göredir. İmamı Azam ile İmam Züfer\'e göre, bu atlar saime olur da; dişileri ile
erkekleri karışık bulunursa, bunlar zekata tabidir. Bunlarda nisab aranmaz.
Bunların sahibi, kıymetlerinin kırkta birini zekat olarak verir. Bir görüşe göre
de, her at başına bir dinar (altın) veya on dirhem gümüş verir. Önceleri bir
dinar altın, on dirhem gümüşe denk bulunuyordu. Bu zekatı devlet tahsil etmez.
Yükümlü olan kimse, bu zekatı dilediği fakire verebilir. 27- Ticaret için
olmayan sırf erkek atlar, saime olsun olmasın, İmamı Azam\'a göre de zekata tabi
değillerdir. Fakat saime bulunan sade kısraklar için İmamı Azam\'a göre zekat
gerekir. Çünkü bunlara kaçak erkek atların karışması ihtimali vardır. Bununla
beraber İmamı Azam\'dan başka bir görüş de rivayet edilmiştir. 28- Merkeb,
katır, av için öğretilmiş köpek ve pars, ticaret için olmayınca, zekata tabi
olmazlar, isterse saime olsunlar... Çünkü bunların saime olmaları pek azdır. Çok
az olan şeye ise değer verilmez. 29- Yük hayvanları ile çifte koşulan
hayvanlar, kesilip etleri yenmek veya damızlık için ahırlarda ve kırlarda
beslenen hayvanlar ve ayrıca en az altı ay ahırlarda yemle beslenen "alüfa"
adındaki hayvanlar zekata tabi değildir. (İmam Malik\'e göre, bunlar da zekata
bağlıdırlar. Çünkü zekat, mülk ve maliyet itibariyledir. Zekat buna şükür olarak
verilir, işte bu hayvanlarda da mülk ve maliyet vardır.) 30- Haram mal için
zekat verilemez. Böyle haram bir mala sahib olan kimse, o malı asıl sahibine
geri vermesi gerekir. Yoksa fakirlere sadaka olarak verilmesi gerekmez. Fakat
haram bir mal, helal bir mala karışmış olur da, aralarını ayırmak mümkün
değilse, hepsinin zekatını vermek gerekir. 31- Zekat zimmete değil, malın
aynına bağlı kalır. Onun için bir mal, zekatı verilmek icab ettikten sonra helak
olsa, zekatı düşer. Fakat o mal başkasına bağışlanmak veya onunla bir ev alınmak
suretiyle harcansa, zekatı düşmez, onun zekatını ödemek gerekir. 32- Zekat
için ayrılmış olan bir mal, ziyana uğrasa zekat düşmez. Fakat zekat için ayrılan
bir mal fakirlere verilmeden para sahibi ölse, bu para varislerine miras
kalır. 33- Zekattan borcu olan kimse ölünce, bu borcu vasiyet etmemiş olursa,
onun terekesinden bu para alınamaz. Onun malı varislerine geçmiş olur.
Varislerden ehil olanlar, isterlerse, ölünün bu borcunu kendi hisselerinden
bağış yoluyla verebilirler. 34- Çok kimselerin zekatlarını vermeye vekil olan
kimse, bunlardan aldığı zekat mallarını birbirine karıştırmaksızın fakirlere
vermesi gerekir. Onları birbirine karıştırdıktan sonra verirse, kendi adına
sadaka vermiş olur ve o zekat mallarını ayrıca ödemesi gerekir.
Ehli Hayvanlara Ait Zekatlar 35- Ehli
hayvanlar, koyun, keçi, sığır, manda, deve ve at olmak üzere altı cinstir.
Bunlardan, senenin yarısından çoğunu kırlarda ve meralarda otlayıp geçinmek
şartı ile sütlerini almak, üretmek ve semizletmek için beslenen hayvanlara
"Saime" denir. Bunun çoğulu "Sevaim"dir. Bu mer\'alarda ve kırlarda altı ay ve
daha az bir zaman otlayıp bu maksadlarla beslenen hayvanlar "Saime"
sayılmadığından zekata bağlı değillerdir. Yine yalnız binilmek veya yük taşımak
yahut kesilip, etleri alınmak için meralarda az çok bir müddet otlatılan
hayvanlar da zekata tabi değildir. Ticaret için olan malların hükmü ise aşağıda
yazılıdır. 36- Saime denilen hayvanlardan, cinslerine göre, senede bir defa
olmak üzere belli bir zekat alınır. Şöyle ki: 1) Koyun ve Keçilerin
Zekatı Saime olan koyun ve keçinin zekat nisabı kırktır. Bunlar kırktan az
ise, zekatları yoktur. Bunlar kırk koyun olunca, bir koyun zekat verilir.
Kırkdan sonra yüz yirmi bir koyuna kadar zekat yoktur. Yüz yirmi bir koyundan
iki yüz bir koyuna kadar iki koyun zekat verilir, iki yüz bir koyundan dört yüz
koyuna kadar üç koyun verilir. Tam dört yüz koyun için de dört koyun zekat
verilir. Bundan sonra her yüz koyun için bir koyun verilir. Yüzü doldurmayan
koyun sayısı zekata bağlı olmaz. Zekat olarak verilecek koyun bir yaşını
doldurmuş olmalıdır, sahih olan budur. Keçi de koyun gibidir. Bunlar bir cins
sayılır. Bunlar, nisabı doldurmak için birbirlerine ilave edilirler. Böylece
otuz koyun ile on keçiden bir koyun zekat gerekir. Bunların erkekleri ile
dişileri zekat hesabı bakımından eşittir. Zekat olarak verilecek hayvan erkek
de, dişi de olabilir. Karışık olan koyun ve keçilerden hangisi daha fazla ise,
ondan zekat vermek sünnettir. Eğer bunlar eşit ise, mal sahibi dilediği cinsten
zekatı verir. Fakat bu hayvanların hepsi aynı cinsten olursa, o cinsten zekatın
verilmesi gerekir. Mevcut olan koyunlar yerine keçiden veya keçiler yerine
koyundan zekat veremez. 2) Sığır ve Mandaların Zekatı Saime olan
sığırlarda zekat nisabı otuzdur. Bundan azı için zekat gerekmez. Otuz sığırdan
kırk sığıra kadar zekat olarak iki yaşına basmış erkek veya dişi bir buzağı
verilir. Kırk sığırdan altmış sığıra kadar, üç yaşına girmiş erkek veya dişi bir
dana verilir. Tam altmış sığır olunca, birer yaşını bitirmiş iki buzağı verilir.
Sonra her otuzda bir buzağı ve her kırkta bir dana verilmek suretiyle hesab
edilir. Örnek: Yetmiş sığır için bir buzağı ile bir dana zekat verilebileceği
gibi, seksen sığır için de iki dana, doksan sığır için üç buzağı, yüz sığır için
bir dana ile iki buzağı ve yüz on sığır için de dört buzağı veya üç dana vermek
arasında sahibi serbesttir. Çünkü bunda dört otuz ve üç kırk vardır. Daha çok
sayılar için de bu şekilde işlem yapılır. Zekat verme bakımından sığır ile
manda arasında fark yoktur, bunlar bir cins sayılır. Bunlar karışık olunca
birbirlerine ilave edilirler. Yirmi sığır ile on manda bulunsa, bunlar için iki
yaşına girmiş bir buzağı zekat verilir. Bu iki cinsten hangisi fazla ise, zekat
o fazla cinsten çıkarılır. Her iki cins eşit bulunursa, değerleri az olan cinsin
en iyisinden veya değeri yüksek olan cinsin düşüğünden zekat verilir. Sığırlar
değer bakımından düşükse, bu sığırların en iyi buzağılarından zekat verilir ve
bu şekilde denge sağlanmış olur. 3) Develerin Zekatı Saime olan develerde
zekat nisabı beştir. Beşten az olan develerde zekat yoktur. Birer yaşını
bitirmiş beş deve için bir koyun zekat verilir. Beşten ona kadar bağışlanmıştır.
On deveden yirmi beş deveye kadar her beşde bir koyun verilmesi gerekir. Tam
yirmi beş deve için de, iki yaşına girmiş bir dişi deve yavrusu verilir. Otuz
beş deveye kadar başka bir şey verilmez. Tam otuz altı deveden kırkbeşe kadar da
üç yaşını bitirmiş bir dişi deve verilir. Kırk altı deveden altmışa kadar da,
dört yaşına girmiş bir dişi deve verilir. Tam altmış bir deveden yetmiş beş
deveye kadar da beş yaşına girmiş bir dişi deve verilir. Yetmiş altı deveden
doksana kadar da, üçer yaşına girmiş iki dişi deve vermek gerekir. Tam doksan,
birden yüz yirmiye kadar da, dört yaşına girmiş iki dişi deve verilir. Yüz yirmi
deveden yüz kırk beş deveye kadarda, böyle dört yaşında iki deve ile beraber her
beş devede de bir koyun verilir. Yüz kırk beşden sonra da, fıkıh kitablarımızda
açıklandığı ölçülerle zekatları verilir. Zekatları verilecek develerin erkek
ve dişi olarak karışık bulunmaları veya arab ve acem develeri olmaları fark
etmez. Ancak zekat olarak verilecek develerin orta değerde dişi olması şarttır.
Erkek deve verildiği taktirde, kıymeti itibariyle verilir. 37- Sene başında
nisab mikdarında bulunan saime hayvanlara, sene içinde bağış miras ve satın alma
gibi yollarla aynı cinsten bir kısım saime hayvanlar eklenecek olsa, sene
sonundu bunların tümünden zekat vermek gerekir. (İmam Şafiî\'ye göre, bu
eklenen kısım nisab mikdarına ulaşsın veya ulaşmasın, mülkiyete geçme tarihinden
itibaren bir yıl geçmedikçe zekata tabi olmaz.) 38- Saime bulunan hayvanlar
arasındaki kör ve zayıf hayvanlar da nisab hesabına girer. Fakat bunlar zekat
olarak verilmez. 39- Saime olup da henüz birer yaşını doldurmamış olan
kuzulardan ve sığır, manda, deve yavrularından da zekat vermek gerekmez. Bu,
İmamı Azam ile İmam Muhammed\'e göredir. İsterse sayıları nisab mikdarından çok
fazla olsun. Fakat bu yavrular arasında kendi cinslerinden büyük hayvanlar
bulunursa, bu büyüklere bağlı olarak onlar için zekat gerekir. Mesela: Sene
başından sene sonuna kadar bir koyun ile otuz dokuz kuzu bulunsa, sene sonunda
bu koyun zekat olarak verilir. Bunlardan bir kuzu verilmesi yeterli olmaz.
Yine, yirmi dokuz sığır yavrusu ile bir tane sığır bulunsa, iki yaşına
girmiş bir buzağı vermek gerekir. Yine, dört deve yavrusu ile bir tane de iki
veya üç yaşına girmiş deve bulunsa, bir koyun verilmesi gerekir. Eğer sene
içinde veya sene çıktıktan sonra bu yaşlı hayvanlar ölecek olsa, geride kalan
kuzu ve yavrular için yine zekat vermek gerekmez. İmam Ebû Yusuf\'a göre,
böyle yaşlarını henüz doldurmamış hayvanlardan nisab mikdarına ulaşan olursa,
zekat gerekir. Böylece kırk kuzu için bir kuzu zekat verilir. (İmam Şafiî
Hazretlerinin de görüşü böyledir.) 40- Saime olan hayvanlarda iki nisab
arasındaki mikdar, ittifakla zekat dışında kaldığından bundan dolayı zekat
gerekmez. Zekata bağlı olmayan bu iki nisab arasındaki hayvanlar helak olduğu
takdirde de, bunların helaki İmamı Azam ile İmam Ebû Yusuf\'a göre zekata tesir
etmez. Fakat İmam Muhammed ile İmam Züfer\'e göre, bunlar helak olunca, zekat da
o nisbette, düşer. Mesela: Bir kimsenin altmış koyunu bulunsa, bunlardan kırk
koyun için yalnız bir koyun zekat gerekir. Bunlar yüz yirmi koyuna ulaşmadıkça
geri kalan yirmi koyun için zekat gerekmez, bunlar zekattan müstesnadır. Bu
durumda bu altmış koyundan on veya yirmi koyun telef (helak) olsa, yine geri
kalan kırk koyun için İmamı Azam ile İmam Ebû Yusuf\'a göre, bir koyun zekat
ödenmesi gerekir. Fakat İmam Muhammed ile İmam Züfer\'e göre, böyle altmış
koyundan on veya yirmisi telef olsa, zekat da o nisbette azalır. Şöyle ki:
On koyun telef olunca, bir koyunun altıda biri, yirmi koyun telef olunca,
bir koyunun altıda ikisi nisbetinde zekat mikdarı azalmış olur.
Ticaret Mallarının Zekatı 41- Her nevi
ticaret malları zekata tabidir. Ticaret malları, uruz denilen mallardan ve
kumaşlardan olabileceği gibi, buğday, arpa, pirinç benzeri ürünlerden ve demir,
bakır, kalay gibi ağırlık eşyalarından, koyun, deve ve at gibi hayvanlardan, ev,
dükkan ve han gibi gelir getiren mallardan da olabilir. Ticaret (alım-satım)
için olan akarların kira bedelleri de ticaret malı sayılır. Bu ticaret için olan
mülklerden alınan gelirlerde ticaret niyeti olması şart değildir. 42- Sene
başında nisab mikdarına ulaşan (kıymetleri en az iki yüz dirhem gümüş veya yirmi
miskal altın bulunan) ticaret mallarının zekatı için, sene sonundaki
kıymetlerine itibar olunur ve bu kıymetlere göre zekat verilir. Bu kıymetler
nisab mikdarından aşağıya düşerse, zekat verilmez. Sene ortasında azalıp
çoğalmalarının bir tesiri olmaz. Ticaret için olan hayvanlarda da,
hayvanların sayısına veya saime olmalarına bakılmaz. Her halde bunların
kıymetleri esas alınır. 43- Ticaret mallarının sene sonundaki kıymetleri,
bulunduktan yerdeki piyasaya göre takdir edilir. Bu fiyat biçmede sahibleri
serbestir. Dilerlerse bu kıymetleri altın ile ve dilerlerse gümüş ile takdir ve
tayin edebilirler. Fakat bunlardan birine göre nisab mikdarında bulunduğu halde,
diğerine göre nisaba ulaşmasa, nisaba ulaşan değere göre zekatı vermek gerekir.
Mesela: Bir ticaret malının kıymeti iki yüz dirhem gümüşe eşit olduğu halde,
yirmi miskal altına eşit olmayıp bundan eksik olsa, nisab bulunduğuna göre
hesaplanarak o malın zekatı verilir. 44- Ticaret niyeti, ticaret işi ile
beraber olmalıdır. Böyle bir işten soyutlanmış olan bir niyetle bir mal, ticaret
için olmuş olmaz. Buna göre, bir insan bir malı satın alırken veya satmak için
birine verirken ticarete niyet etse, o mal ticaret için olur. Fakat bir
kimse, kendisine miras bırakılan, bağışlanan veya vasiyet gibi bir yolla geçen
mal hakkında ticareti niyet etse, yalnız bu niyetle o mal ticaret için olmaz. Bu
mesele İmam Muhammed\'e göredir. Fakat İmam Ebû Yusuf\'a göre, bir kimse kendisine
bağışlanan veya vasiyet edilen bir malı ticaret niyetiyle kabul etse, o mal
ticaret için olmuş olur. Çünkü ticaret mal kazanmak için yapılan bir
sözleşmedir. Bir kimsenin kabulü bulunmadıkça, mülküne girmeyecek olan bir şey
ise, onun kabulü ile bir kazancı olur. Artık onun bu işinde ticaret niyetinin
bulunması sahih olur. 45- Başlangıçta ticaret niyeti ile satın alınmamış olan
bir takım eşya veya bir mikdar zahire benzeri mal, ileride satılmak üzere
saklanırsa, bu bir ticaret malı sayılmaz. Onun için bunun üzerinden bir yıl
geçmekle zekatı gerekmez. 46- Ölçülür, tartılır veya sayılır şeylerden olan
bir ticaret malının kıymeti, sene sonundan sonra artacak veya eksilecek olursa,
buna bakılmaz. Ancak tam sene sonundaki kıymetine bakılır, ona göre zekatı
verilir. Örnek: Sene başından sonuna kadar yüz bin lira kıymetinde bulunan
kırk kilelik bir ticaret zahiresi, sene sonundan sonra yüz yirmi bin liraya
çıksa veya seksen bin liraya düşse, bu değişikliğe bakılmaz, tam sene sonundaki
yüzbin liradan ibaret olan kıymete göre zekat verilir. Buna göre, zekatı, malın
kendinden kırkta bir nisbeti ile verilmediği takdirde, kıymeti olan yüz bin
liradan aynı kırkta bir nisbeti ile ödenir. 47- Ticaret malları bir yıl
içinde kendi cinsleriyle veya başka cinslerle değiştirilecek olsa, bir senelik
müddet kesilmiş olmaz; yine sene sonunda zekatlarını vermek gerekir. Geçer
paraların değiştirilmesi hakkında da hüküm böyledir. Örnek: Bir kimse sene
başında en az iki yüz dirhem gümüş kıymetinde bir ticaret malına sahib olsa veya
bu değerde geçer parası olsa, sene ortasında bunlarla başka bir ticaret malı
aldığı zaman bakılır. Eğer elde olan bu mal sene sonunda yine iki yüz dirhem
gümüş kıymetinde veya daha ziyade ise zekata bağlı olur. 48- Ticaret için
olmayan Saime hayvanlar, sene içinde gerek kendi cinsleri ve gerek başkası ile
değiştirilecek olsa, sene başından başlayan müddetin hükmü kalmaz. Değiştirmek
suretiyle ele geçen mal veya nakid üzerinden, değişme tarihinden itibaren bir
yıl geçmedikçe zekat gerekmez. Örnek: Saime olan kırk koyun, sene içinde
başkasına verilip bunların yerine yine saime olan kırk koyun veya beş deve
alınacak olsa, bunların alınışı üzerinden bir yıl geçmedikçe onlardan zekat
alınmaz. Çünkü saimelerden alınacak zekat, onların ayinleri (bizzat kendileri)
ile geçerli olur. Onlara karşılık alınan saime hayvanlar ise, önceki saime
hayvanların aynı değildir. Halbuki ticaret mallarında bu ayniyet işine bakılmaz.
Bunlarda geçerli olan sadece maliyettir. Ticarette ise bu değişiklik istenen bir
esas olup bu maliyete aykırı değildir. Ancak bu saime hayvanlardan zekatları
verilmeden veya verildikten sonra geçer para ile değiştirilecek olur da adamın
yanında başka geçer paralar nisab mikdarı bulunursa, bu nakidler birbirine ilave
edilir. Bu nisab mikdarı ana para üzerinden bir yıl geçinçe, hayvanlardan ele
geçirdiği paralar da buna ilave edilerek zekatları toptan verilir. Nisab mikdarı
ticaret malı bulunduğu takdirde de hüküm böyledir. İmam Züfer\'e göre, bu
saime hayvanlar kendi cinsleri ile değiştirilirse, bu değişiklik müddetin
hükmüne engel olmaz. Yine aynı senenin sonunda zekatlarını vermek gerekir,
değiştirme tarihine bakılmaz. (İmam Şafiî\'ye göre de, gerek kendi cinsleri
ile, gerek cinslerinden başkası ile değiştirilmiş olsunlar, müddet kesilmiş
olmaz.) 49- Ticaret maksadı ile kırlarda, mubah meralarda beslenen ehli
hayvanlar, saime zekatına değil, diğer ticaret malları gibi, kıymetlerinin
kırkta biri nisbetinden zekata tabi olurlar. Fakat sonradan yalnız sütleri veya
dölleri alınmak üzere saime olmalarına niyet edilecek olursa, o zaman saime
zekatına bağlanırlar ve zekat başlangıcı bu niyet tarihinden başlayarak tam bir
yıl sonunda geçerli olur. Böylece sene sonunda zekatları saime olarak
verilir. Mubah mer\'alardan maksad, para ve kira karşılığı olmaksızın bütün
insanların hayvanlarını parasız otlatmalarına ayrılan yerlerdir.
Altın ile Gümüşün Zekatı 50- Altın ile
gümüş ister külçe halinde olsun, ister darbedilmiş olsun, bunlar hangi maksadla
bulundurulursa bulundurulsun, nisab mikdarına ulaşıp da üzerlerinden bir yıl
geçerse, zekata tabi olurlar. Altının nisabı yirmi miskaldır. Gümüşün nisabı
iki yüz dirhemdir. Bir miskal yirmi kırattır. Her kırat da beş arpa ağırlığıdır.
Bir şer\'î dirhem ise, on dört kırattır. Bu halde on şer\'i dirhem, yedi
miskal ağırlığına denktir. Bir de örfî dirhem vardır ki, on altı kırattır. O
halde yirmi miskal yirmi beş örfî dirheme eşittir. İki yüz şer\'i dirhem de yüz
yetmiş beş örfî dirheme eşittir. Bazı fıkıh alimlerine göre, zekat ve fitre
sadakası konusunda her beldenin örfî dirhemi esas alınmalıdır. Buna göre gümüşün
nisabı, iki yüz örfî dirhemden ibarettir. Bu şekilde de fetva verilmiştir. Fitre
konusuna bakılsın... 51- Yirmi miskal altının zekatı, yarım miskal altın
olduğu gibi, ikiyüz dirhem gümüşün zekatı da, beş dirhem gümüştür. Yirmi
miskalden fazla olan altın dört miskale ulaşmadıkça ve iki yüz dirhem gümüşten
fazla olan mikdar kırk dirheme ulaşmadıkça, bu fazlalıklar için ayrıca zekat
gerekmez. Ancak bu fazla mikdar ile beraber başka bir ticaret malı da bulunursa
o zaman bu fazla mikdarlarla hepsinin zekatı verilir. Fakat altın ile gümüşten
nisab üstünde fazla olan mikdar, kıymetçe dört miskala veya kırk dirheme eşit
olursa, bu fazladan da zekat gerekir. Bu mesele İmam Azam\'a göredir, iki İmama
(İmam Muhammed ve İmam Ebû Yusuf) göre ise, böyle küsurlarında ne olursa olsun,
zekatını vermek gerekir. Örnek: Bir kimsenin yalnız iki yüz otuz dokuz dirhem
gümüşü bulunsa, İmamı Azam\'a göre, yalnız iki yüz dirhem için beş dirhem zekat
vermek gerekir. Küsur olan otuz dokuz dirhem için zekat gerekmez. Bu küsur kırka
ulaşmadıkça zekatı yoktur. İki imama göre, bu küsurlar için de kırkta bir
nisbetinde zekat vermek gerekir. Yine, bir kimsenin yalnız iki yüz yetmiş
dirhem gümüşü bulunsa, İmamı Azam\'a göre, iki yüz kırk dirhem için altı dirhem
zekat vermesi gerekir, geri kalan otuz dirhem için bir şey gerekmez. Fakat iki
imama göre, bu geri kalan kısım için de zekat gerekir. Altın hakkında da
hüküm böyledir. 52- Altın ile gümüşün nisablarında, bunlardan zekat verilmesi
için, kıymetlerine değil, ağırlıklarına bakılır. Bunda ittifak vardır. Buna
göre altından yapılmış bir tepsinin ağırlığı nisab mikdarından az, mesela on
dokuz miskal olduğu halde, kıymeti yirmi miskalden fazla bulunsa, ittifakla
zekata tabi olmaz. Ancak bununla beraber zekata tabi başka bir mal bulunur da,
tümü nisab mikdarına ulaşırsa zekat gerekir. Yine, iki yüz adet gümüş
dirhemden biri ağırlıkça biraz noksan bulunsa, bunlara zekat gerekmez. Fakat
başka bir zekat malı bulunursa, zekat gerekir. 53- Kendilerinde riba (faiz)
uygulanmayan, şer\'an ölçek ve tartı esasına bağlı bulunmayan mallardan zekat
verilmesinde kıymetlerine bakılır. Ağırlık ve adetlerine bakılmaz. Buna göre,
üzerine zekat olarak orta durumda iki koyun farz olan kimse, bunların
kıymetlerini para olarak verebileceği gibi, bu ikisinin kıymetine denk iyi bir
koyun vererek de zekatını ödeyebilir. Çünkü koyunlar kıymete bağlı mallardandır.
Bunlarda riba (faiz) olmaz. Fakat kendilerinde riba işlemi yürütülebilen
mallarda böyle kıymete değil, ağırlığa itibar edilir. Mesela: Zekat olarak
verilmesi gereken beş kilo buğday karşılığında, dört kilo iyi cins buğday
verilemez. Yine, iki miskal altın yerine, bir miskal ağırlığında olup
üzerindeki sanattan dolayı, iki miskal kıymetinde bulunan bir altın verilemez.
Çünkü bu durumda riba (faiz) gerçekleşir. Bu mesele, İmamı Azam ile iki îmama
göredir, İmam Züfer\'e göre verilebilir. Çünkü kıymetleri eşittir. Kıymetler eşit
olunca, kul ile Yüce Allah arasında riba düşünülemez. (Riba\'ya bağlı mallar
için, kerahet ve istihsan bölümüne bakılsın.) 54- Altın veya gümüşten
yapılmış bulunan ziynet takımları ve süs eşyaları, tablolar gibi maddelerden de,
nisab mikdarına ulaşınca zekat gerekir. Bu zekat kendi cinslerinden olmayan bir
mal ile ödeneceği takdirde, ağırlıklarına değil, kıymetlerine bakılır. Bunda da
ittifak vardır. Fakat kendi cinsleriyle ödeneceği takdirde, İmamı Azam ile İmam
Ebû Yusuf\'a göre, ağırlıkları esas alınır, İmam Züfer\'e göre kıymetlerine
bakılır. İmam Muhammed\'e göre de, fakir için daha faydalı olan tarafa itibar
edilir. Örnek: Yirmi miskal ağırlığında bulunan bir altın bilezik,
kendisindeki sanat bakımından yirmi beş miskal kıymetinde bulunsa, bakılır. Eğer
zekatı gümüş gibi başka bir cinsten verilecek olursa ağırlığı olan yirmi miskale
değil, kıymeti olan yirmi beş miskale bakılarak zekatını vermek gerekir. Fakat
bunun zekatı kendi cinsinden olan altından verilecekse, İmamı Azam ile İmam Ebû
Yusuf\'a göre, ağırlığı olan yirmi miskal altına göre verilmesi gerekir, İmam
Muhammed ile İmam Züfer\'e göre, bu yeterli olmaz, altının kıymetine göre, değer
farkı olan beş miskalin de ayrıca zekatını vermek gerekir. Yine, iki yüz
dirhem has gümüş için, dört dirhem has gümüş kıymetinde olan beş dirhem karışık
gümüş verilse, bu İmam-ı Azamı ile İmam Ebû Yusuf\'a göre yeterli olur. Çünkü
ağırlık bakımından istenen mikdara eşittir. Fakat İmam Züfer ile İmam Muhammed\'e
göre yeterli olmaz; çünkü kıymet bakımından İstenen değerden daha
azdır. Aksine olarak iki yüz dirhem karışık gümüş için beş dirhem karışık
gümüş kıymetinde dört dirhem saf gümüş verilse, bu İmamı Azam ile İmam Ebû
Yusuf\'a göre yeterli olmaz. Çünkü ağırlık esasına göre noksandır. Fakat İmam
Züfer\'e göre yeterlidir, çünkü kıymet bakımından eşitlik vardır. Cenabı Hak ile
kul arasında riba düşünülemez. 55- Altın ile gümüşün ve ticaret mallarının
nisabında, bunların bir cinsten olmaları şart değildir. Onun için bir kimsenin
bir miktar altını ile gümüşü ve bir miktar da ticaret malı bulunur da, bunlann
tümünün kıymeti bir nisab mikdarı olan iki yüz dirhem gümüşe denk olursa, kırkta
bir zekatlarını vermek gerekir. 56- Her biri nisab mikdarından noksan olan
altın ile gümüş, İmamı Azam\'a göre, kıymet bakımından birbirini tamamlayarak
nisab aranır, iki imama göre ise ağırlık bakımından birbirini
tamamlarlar. Buna göre: Bir kimsenin yüz dirhem gümüşü ve yüz dirhem gümüş
kıymetinde de on miskal altını bulunsa, bunun için ittifakla beş dirhem gümüş
zekat vermesi gerekir. Fakat yüz dirhem gümüş ile yüz dirhem gümüş kıymetinde
beş miskal altını yahut elli dirhem gümüş ile yüz elli dirhem gümüş kıymetinde
on miskal altını bulunsa İmamı Azam\'a göre beş dirhem mikdarı zekat gerekirse
de, iki imama göre gerekmez; çünkü cüz bakımından nisabları noksandır. Fakat yüz
elli dirhem gümüş ile elli dirhem kıymetinde beş miskal altın bulunsa, yine
ittifakla zekatları gerekir. Çünkü kıymetleri tam gümüş nisabına denktir. Bundan
başka birinin nisabı dörtte üç, diğerinin nisabı dörtte bir nisbetinde mevcut
olduğundan tamamı bir nisaba denk bulunmuş olur. 57- Yüz elli dirhem gümüşle
beraber altmış veya seksen dirhem gümüş kıymetinde beş miskal altın bulunsa,
İmamı Azam\'a göre iki yüz dirhemin kırkta biri olarak beş dirhem zekat gerekir.
Küsurlar kırka ulaşmadığı için bunlardan zekat gerekmez, iki İmam\'ın görüşüne
göre, bu küsurlardan dolayıda kırkta bir nisbetinde zekat vermek gerekir.
Küsurlarda bağış, iki İmama göre yalnız saime hayvanlara mahsustur. Bu
bağışlanan küsur, geçerli para ile ticaret eşyalarında olmaz. (İmam Şafiî\'ye
göre, altın ile gümüş, nisabı doldurmak için birbirlerine ilave edilemez; çünkü
cinsleri değişiktir. Bunların her biri için ayrı ayrı tam bir nisab
şarttır.) 58- Geçerli olan karışımlı paraların altınları veya gümüşleri,
kendilerine karışmış bulunan yabancı maddelerden daha fazla veya eşit bir halde
ise, bunlar altın ve gümüş hükmündedir, ona göre zekatları verilir. Eğer bu
paraların altın veya gümüş kısmı, onlara karıştırılan yabancı maddelerden az
ise, bunlar ticaret malı hükmüne girerler. Sene sonunda kıymetlerine göre
zekatları verilir. Bunlarda ticaret niyeti aranmaz; çünkü geçerli para
yerindedirler. 59- Geçerli olan paralar veya ticaret malları altın ile
gümüşten karışık halde olsalar bakılır: Altınları karışan yabancı maddeden fazla
olanlar altın hükmünde, gümüşleri fazla olanlar da gümüş hükmünde olur. Buna
göre nisab mikdarın ulaşınca, zekata girerler. Böyle altın veya gümüşü, yabancı
maddeden daha fazla olan geçerli paralar ticaret malı olmayınca ağırlıklarına
bakılır. Eğer nisaba ulaşırlarsa zekatları verilir, değilse verilmez. Ancak
nisabdan az olan bu gibi geçerli paralar yanında zekata bağlı başka mal varsa,
ona göre zekat gerekir. 60- Para halinde geçerli olmayan altın ile gümüş,
başka bir madenle karışık olunca çoğunluğa göre hükmedilir. Altın veya gümüş
yabancı maddeden fazla veya eşit durumda ise, tümü altın veya gümüş hesab
edilir. Eğer altın veya gümüş, karıştırılmış yabancı maddeden az ise bakılır:
Altın veya gümüş kısmı kıymetçe nisaba ulaşırsa veya ulaşmadığı takdirde, zekata
bağlı başka mallar varsa, onlarla beraber zekatlarını vermek gerekir. Bunlar
ticaret mallarından ise, diğer maden kısmı da ayrıca nazara alınır. Bunların
altın veya gümüş kısmı, böyle nisab mikdarına ulaşmıyorsa, hepsi ticaret eşyası
hükmünde olur. Bu halde ticaret mallarından ise, kıymetleri en az iki yüz dirhem
gümüşe denk olmalıdır ki, zekata bağlı olsunlar. Yahut nisaba varmıyorsa,
kendileriyle beraber başka ticaret malı veya geçerli para mevcut ise, bunlarla
zekata tabi olurlar, değilse olmaz. 61- Altın ile gümüş darbedilmiş geçerli
para cinsinden olmamak üzere karışık bir halde bulunursa, bakılır: Eğer yalnız
başına olarak altın nisab miktarında ise veya ikisi bir nisab mikdarında olup
altın gümüşe ağırlık veya kıymetçe üstün veya eşit ise, hepsi altın sayılır. Ona
göre zekat gerekir. Fakat altın nisab mikdarında olmayıp kendisine gümüş galip
ise, o zaman hepsi gümüş sayılır. Örnek: Altın yirmi miskal olduğu halde,
gümüş iki yüz veya üç yüz dirhem bulunsa, bunların hepsi altın sayılır (çünkü
yalnız başına altın nisabı gerçekleşmiştir. Bu esas alınır.) Yine, altın on
miskal olduğu halde, iki veya üç yüz dirhem gümüş kıymetinden daha değerli olsa,
yine hepsi altın sayılır. Fakat altın on miskal olduğu halde, gümüş kısmı yüz
veya iki-üç yüz dirhem kadar olup kıymetçe on miskal altından daha yüksek
bulunsa, hepsi de gümüş sayılır.
Kağıt Paralarla Banknotların Zekatı 62-
Kaime ve evrak-ı nakdiye denilen kağıt paralar, istenilen zamanda bankaların
nakde çevirdiği ve bedellerinin alınabildiği banknotlar nakid para hükmündedir.
Çünkü bunların altın ve gümüş gibi piyasada kullanılması adet
haline gelmiştir. Bunların karşılıkları gerçekten veya hükmen mevcut
bulunmaktadır. Bunlar hazır bir mal demektir ve bütün insanların servetini
teşkil etmektedir. Bunlardan yeterince elde bulunduranlar fakir değil, zengin
sayılmaktadır. Bunlar sadece bir alacak senedi yerinde değildir. Bunlardan hemen
faydalanmak mümkündür. Bunlar birer geçerli para ve değişim vasıtası olarak
kabul edilmiştir. Bunlar diğer paralar gibi istenilen zamanda harcanır ve
değiştirilerek karşılığında yarar sağlanır. Onun için bunlar, geçerli para ve
ticaret malları hükmünde olup kendi başlarına veya diğer altın ve gümüş
paralarla veya ticaret malları ile beraber nisab mikdarında olunca en az iki yüz
dirhem kıymetine denk bulununca, sene sonunda altın veya gümüş ile olan
kıymetlerinin kırkta biri nisbetinde zekata bağlı olurlar. Bu zekat kendi
cinslerinden de verilebilir. Örnek: Kırk liranın zekatı için bir lira zekat
verilmesi caizdir. Aynı şekilde, karışım halinde olup altın ve gümüşü az bulunan
madenî paralarla sırf bakırdan, nikelden veya deriden yapılarak geçerli durumda
olan paralar hakkında da hüküm böyledir. Eğer bunlar, altın ve gümüş gibi
nakid sayılmayıp zekata bağlanmasalar, fakirler zekat nimetinden mahrum olur.
Birçok zenginlerde, servetlerini bu gibi kağıt ve madeni paralara bağlayarak
zekat gibi büyük bir nimetin sevabından nasipsiz kalmış bulunurlardı. Böylece
zekatın farziyetindeki şer\'î hikmet de ortaya çıkmazdı. 63- Bankalara
yatırılan ve belli müddetlerde alınabilen ve karşılığında senedleri bulunup
başkalarına devredilebilen asıl paralar da, ikrarla, senedle sabit borç paralar
hükmündedir. Onun için bunlar da nisab mikdarında bulunup üzerlerinden her sene
geçtikçe zekata bağlı olurlar.
|