MANİSA
Spil Dağı ile Gediz Nehri arasında, İzmir-İstanbul Karayolunun kuzeyinde, İzmir’e 36 km uzaklıkta bulunan Manisa, Ege Bölgesi’nin önemli şehirlerinden biridir. Homeros’a göre ilk yerleşimin, Truva Savaşları’ndan dönen Magnetler tarafından M.Ö. XIV. yüzyılda kurulduğu sanılmaktadır. Hitit, Aka, Frigya, Lidya, Hellen, Roma ve Bizans egemenliklerinde yaşayan Manisa’nın antik çağdaki adı Magnesia’dır. 1313 yılında Saruhanoğulları tarafından Bizanslı’lardan alınan şehrin adı Manisa olarak değiştirilmiş ve Beylik merkezi haline getirilmiştir. Bu uygarlıklara ait yeraltında ve üstünde birçok kalıntı günümüze kadar ulaşmıştır.
Osmanlı döneminde 1437-1595 yılları arasında Şehzadeler tarafından yönetilen Manisa’da Şehzadeler ve aileleri tarafından cami, çeşme, imarathane, köprü, medrese ve benzeri birçok eser yaptırılarak şehir büyük ölçüde imar görmüş ve XIV. yüzyılda sosyal, idari ve ekonomik açıdan önemli bir merkez haline gelmiştir.
Günümüzde tarih ve doğal güzellikleri, ören yerleri, müzesi, Spil Dağı Milli Parkı ve Mesir Şenlikleri ile her geçen yıl daha fazla turistin ilgisini çekerken diğer yandan da Financial Times tarafından 2004 yılının Avrupa’da Geleceğin En Uygun Yatırım Kenti seçilen Manisa tarımsal, sanayi ve ticari açıdan da önemli illerimizdendir.
1.1 Türk Hâkimiyeti Öncesi Manisa Eski çağlarda, Batı Anadolu’nun
Lydia/Lidya adı verilen kesiminde bulunan Manisa’nın ne zaman ve kimler
tarafından kurulduğu kesin olarak bilinmiyor. Ancak MÖ. II. bine kadar çıkan
bir geçmişi bulunduğu ileri sürülen şehrin ilk yerleşiminin bugünkü yerinden 7
km doğuda bulunan Yarıkkaya mevkiinde olduğu ve Tantalis adını taşıdığı, MÖ XII.
yüzyılın başlarında meydana gelen büyük göç hareketleri sırasında şehrin tahrip
edilerek ortadan kaldırıldığı, sonra aynı yerde Sipylos adıyla yeni bir şehrin
ortaya çıktığı düşünülmektedir. Antik kaynaklar şehrin kurucuları olarak, bugünkü Yunanistan’ın
Teselya bölgesindeki Pelion dağı civarında yaşayan Magnetleri işaret etmektedir.
Magnetler, Batı Anadoluya göç ettiklerinde önce Menderes nehri kıyısındaki
Magnesia’yı, daha kuzeye giden bir koluda Sipylos dağı eteğindeki Magnesia’yı
kurmuşlardır. Sonra kurulan şehri Menderes Magnesia’sından ayırt etmek için
“Magnesia ad Sipylum” adını kullanmışlardır. Magnesia, Türk hâkimiyeti sırasında
zamanla Mağnisiye, Mağnisa, Manisa şekline dönüşmüştür.[1] Kelime “Büyük şehir” anlamına gelmektedir.[2] Manisa dağı eteğinden Gediz ovasına bakan şehir sırasıyla
Hititler, Frigler, Yunanlılar, Lidyalılar, İranlılar, Romalılar, Bizanslılar,
Saruhanoğulları ve Osmanlıların hâkimiyetinde kalmıştır.[3]
1.2 Türk Hâkimiyetinde Manisa Malazgirt Meydan Muharebesinden önce birçok Türk beyinin
maiyetindeki hareketli güçlerle Batı Anadolunun içlerine kadar akınlar
yaptıkları, Malazgirt zaferinden sonra ise, Selçuklu otoritesi altında
Anadolunun en ücra köşelerine kadar yayılıp şehir ve kasabaları ele geçirdikleri
tarihçilerin genel kabulüdür.[4]
1300 senelerine doğru, Batı Anadolu’da Bizans hâkimiyetinde olup müstahkem kale
ve surlara sahip bulunan ve sırf bu sebeple Türkmen hücumlarına karşı koyabilen
birkaç şehir kalmıştı ki, Manisa’da bunlardan biriydi.[5] Türk hücumları karşısında çaresiz kalan Bizansın Katalanlardan
yardım istediği, 6500 kişilik paralı bir kuvvetin Batı Anadolu’ya sevk edildiği,
Katalan güçlerinin Bizans’ın umduğu başarıyı elde edemediği, şehrin muhafazası
hususunda kale kumandanı ile Katalan kumandanının ihtilafa düştüğü, Katalanların
kaleyi kuşattıkları, daha sonra anlaşarak kuşatmayı kaldırdıkları, Katalanların
çekilmesinin ardından şehrin 1313 yılında Saruhan Bey tarafından fethedildiği
bilinmektedir.[6] Harzemşahlara mensup bir emirin torunu olması kuvvetle muhtemel
olan Saruhan Bey, Manisa’yı başkent yapmış, topraklarını genişletmiş, donanma
kurarak Yunanistan sahilleri ve Trakya kesimine seferler yapmış, çevresindeki
beylik ve devletlerle ittifaklar kurmuş, donanma sayesinde elde ettiği
ganimetlerle ekonomik durumu düzeltip cami, medrese, zaviye, tekke ve
kütüphaneler yaptırarak Manisa’nın bir Türk İslam şehri kimliği kazanmasını
sağlamıştır.[7] Saruhan beyin bu başarısında Oğuz boylarından teşkil ettiği
kuvvetlerin önemli rolü olmuştur. Bugün Manisa ili dahilinde bulunan Avşar,
Karkın, Salur; Kılcanlar, Bayat, Çiğiller, Kınık, Alayuntlu, Çepni, Çavdır,
Halkavlu gibi Oğuz boylarının adlarını taşıyan yerleşim birimleri en azından
onbir Oğuz boyunun Manisa yöresindeki varlığının işareti olarak kabul
edilmelidir.[8] Saruhan Beyin 1346 yılında vefatı üzerine Beyliğin başına
sırasıyla Fahreddin İlyas Bey, Muzaffereddin İshak Bey ve Orhan Bey geçmiştir.[9] Orhan Beyin beyliği döneminde,
Orhan Beyin kardeşi Hızırşah iktidar mücadelesine girişmiş ve iktidar Hızırşah’a
geçmiştir. Yıldırım
Beyazıt’ın Anadolu birliğini sağlamak amacıyla 1390 yılında giriştiği Batı
Anadolu harekatı esnasında Saruhanoğlu Beyliğinin başında bulunan Hızırşah,
Yıldırım’ı karşılayarak barış yoluyla Manisa’yı Osmanlılara teslim etmiş; şehre
hâkim olan Yıldırım Bayezit ise şehrin doğu kesimlerinin yönetimini Hızırşah’a
bırakıp, Manisa’yı da Karesi ile birleştirerek oğlu Ertuğrul’un idaresine
vermiştir. Timur'un Anadolu'ya girip Yıldırım Bayezit’i Ankara
Savasında mağlup etmesi üzerine, daha önce Timur'a sığınan Hızırşah'ın kardeşi
Orhan Bey, Manisa'ya gelip bağımsızlık simgesi olarak 1403 yılında adına para
bastırmıştır.[10] Ancak Timur
güçlerinin ayrılması üzerine tekrar Hızırsah'ın yönetimi ele geçirdiği, Osmanlı
devletinin ikinci kurucusu olarak kabul edilen Çelebi Mehmet'in Anadolu
birliğini sağlamak gayesiyle 1405-1406 yıllarında giriştiği Batı harekatı
sırasında Beyliğinin başında bulunduğu ve Çelebi Mehmet'in Manisa’yı alması
üzerine idam edildiği bilinmektedir.[11] Buna göre Manisa 1405'den 1919 yılındaki Yunan işgaline
kadar 514 yıl Osmanlı yönetiminde kalmıştır. 1.3 Osmanlı Asırlarında Manisa'nın Siyasi
Durumu Osmanlı
Devleti, mülki ve askeri bakımdan Anadolu ve Rumeli Beylerbeyliği olmak üzere
ikiye ayrılmış, liva ve sancaklarda Beylerbeyine bağlanmıştı. II. Mehmet
dönemine kadar Anadolu Beylerbeyliği’nin merkezi Ankara idi. II. Mehmet bu
merkezi Kütahya'ya nakletti. Anadolu Beylerbeyliğine bağlı sancaklar Aydın,
Saruhan, Menteşe, Bursa, Kastamonu, Muğla, Bolu, Ankara, Çankırı, Afyon,
Antalya, Isparta, Sultanönü ve Balıkesir idi. Manisa 1410'da Çelebi Mehmet tarafından sancak
yapıldı.[12] Belen, Emlak,
Palamut, Yengi, Yund dağı bu sancağa bağlandı.[13] Bu teşkilat 1811 yılına kadar devam etti.181l'de Manisa
Aydın'a bağlandı.1845'de vilayet haline dönüştürüldü.l847'de tekrarAydın’a
bağlandı.[14] Şehrin 1410-1595 yılları arasında şehzade sancağı
olma imtiyazı,[15] padişahlığa
aday şehzadelerin görevlendirildiği ikinci bir başkent olması, bereketli
topraklara sahip olusu, ticaret merkezlerine yakınlığı gibi stratejik nedenler
Manisa’yı hep ön plana çıkarmıştır. Bu topraklarda gözü olanlar zaman zaman bölgede
isyanlar çıkarmışlardır. Çelebi Mehmet döneminde, Şeyh Bedrettin'in
müritlerinden Borklüce Mustafa ve Yahudi dönmesi Torlak Kemal'in çıkardığı isyan
ile II. Murat döneminde 1424'de çıkan isyanı bunlar arasında sayabiliriz.[16] Zaman zaman şehzadelerden tahta geçenler ile
kardeşleri arasında sorunlar çıkmış, bunlardan birinde Yavuz Sultan Selim 10000
kişilik bir kuvvetle kardeşi Şehzade Korkut'un bulunduğu Manisa’yı kuşatmış,
Korkut önce kurtulmuş daha sonra yakalanıp 1513'de boğularak öldürülmüştür.[17] Yavuz Sultan Selim bunun üzerine
oğlu Şehzade Süleyman’ı Manisa'ya tayin etti. Sancakta asayiş sorunu vardı ve bu
sorunun İstanbul'a bildirilmesi üzerine, padişah Şehzade Süleyman'a neler
yapması gerektiğini belirten bir siyaset-name göndermiş, bu metindeki emirlerin
halka duyurulmasını da istemiştir. [18] 17.yüzyıl sonları ile 18. yüzyıl Osmanlı için şüphe
ve zihni çözülmenin başladığı dönemdir; heyecan azalmakta, toplumun gerilimi
düşmektedir. Osmanlı iş yapabilme, hayat ve üslup kurma gücünü yitirmektedir.
Kültürel soğuma ilerledikçe, sosyal hayatın her kesiminde ve insan
davranışlarının her türünde çözülme belirginleşir, davranış sapmaları artar,
çözülemeyen sosyal sorunların birikimi sıkıntıları yoğunlaştırır. Moral
gücündeki düşüş iç açıcı olmayıp, ordu niteliklerini kaybetmekte, eğitimsiz,
düzensiz bir kalabalık haline dönüşmektedir.[19] Bunun sonucu; devlet, gittikçe otoritesini kaybediyor,
isyanlar ile ülke kavruluyor, askerler mağlup oluyordu. Bu gerileme devletin her
tarafında olduğu gibi Manisa'da da hissediliyordu. Büyüklük devrinin
güzelleştirilen şehirleri ya derebeyleri ya da eşkıyalar tarafından soyulmaya,
ezilmeye başlıyordu.[20] Daha sonraki yüzyıllarda toprak kayıplarının
artması, Balkanlardaki isyanlar, ekonomik sorunlar tüm yurdu olumsuz etkilemiş,
Manisa'da bundan payına düseni almıştır. Nihayet 30 Ekim 1918'de imzalanan
Mondros Ateşkes Antlaşmasını ihlal edip 6 Mayıs 1919'daki Paris Barış
Konferansından aldıkları izinle 26 Mayıs 1919'da Manisa Yunan birlikleri
tarafından işgal edilmiştir.[21] 1410-1595 yılları arasında ikbal devri yaşayan
Manisa 1595 sonrası çeşitli sıkıntılarla karşı karşıya kalmış ve 26 Mayıs
1919'da da Manisa için Osmanlı asırları artık sona ermiştir. 1.4 Osmanlı Asırlarında Manisa
Ekonomisi Osmanlı ekonomisinin temelini tarım oluşturuyor,
halkın büyük bir kısmı da bu alanda çalışıyordu. Bu gün olduğu gibi Osmanlılar
zamanında da Manisa tarım için elverişli toprak ve iklim şartlarına sahipti.
Tımar, has ve vakıf topraklan ile özel araziler işlenir, buralarda buğday,
börülce, mercimek, nohut, arpa, mısır, burçak, çavdar, kuru soğan, yulaf, susam,
pamuk, pirinç, üzüm ve çeşitli meyveler yetiştirilirdi. Manisa ovasında M.Ö. 2000 yılından beri bağcılık
yapıldığı bilinmektedir. 16. ve 17. yüzyıl, kumaş dokumacılığı dericilik ve
tarım ürünleri ticaretinin en yoğun yapıldığı yüzyıllardır. Pamuk, ev
tezgâhlarında iplik haline getirilip, boyahanelerde boyanarak dokuma
tezgâhlarında dokunurdu. 17. yüzyılda Manisa'da 22 tane boyahane vardı.[22] Manisa'da tersane adına yelken bezi
dokutturulmuştur.[23] Pamuklu dokumalar özelliklerine göre değişik adlar
almış olup her birinin kullanım yeri farklıydı. Bogasi denilen kumaştan kaftan,
şalvar, zıbın, iç çamaşırı ve entari yapıldığı gibi astar olarak da
kullanılıyordu. İstanbul, Manisa, Denizli, Diyarbakır, Tokat, Kastamonu ve Musul
belli başlı bogasi dokuma merkezleriydi.[24] Değişik renkteki ipliklerle boyuna çizgili olarak
dokunan, daha çok kadın kaftanı ve zıbın yapımında kullanılan kumaşa alaca
denir. Alacaların en meşhurları: Manisa, Beyşehir, Tire ve Mısır alacaları
idi.[25] 1878 tarihli Aydın Vilayet Salnamesine göre
Manisa'da, Manisa alacası dokuyan 500 tezgâh mevcuttu ve üretilen kumasın elli
bin topu Manisa dışına ihraç edilmekteydi.[26] Dokunan kumaşlar Bezzazhanede kalite kontrolü
yapılarak mühürlenir ve satışı öyle yapılırdı. Hileli kumaş dokuyanların
kumaşları ayrılır ve onlara yolsuz adı verilerek ticaretten men edilirdi.[27] Manisa'da önemli bir işletmecilik alanı da
dericilikti. Deri; ayakkabı, at koşum takımı, kırba, matara gibi çeşitli
eşyaların yapımında kullanılması bakımından hem halkın hem de ordunun ihtiyaç
duyduğu bir madde idi. Deriler tabakhanelerde işlenir ve deri işleyen esnafa da
debbağ denirdi. Manisa'da kösele, beyaz meşin, sahtiyan ve sarı meşin üretilirdi
ki Manisa sahtiyanı, İstanbul’un ki ile aynı kalitede idi.[28] Manisa'da işlenen deriler tüccarlar tarafından
İstanbul’a sevk edilir, yünleri ise kızılhane denen yerlerde işlenerek heybe,
torba, çul, çuval ve keçe yapımında kullanılırdı.[29] 1843 yılında Hereke'de kurulan dokuma fabrikasına 1891
yılında Manisa ve Sivas'tan ustalar getirtilip halı kısmı açılması, Manisa'da
halıcılığın da geliştiğini göstermektedir.[30] Manisa'da
ticaret, Manisa çarşısında yapılmaktaydı. Çarsı bu günkü Hatuniye Camii,
Çeşnigir camii, Alaca hamam, Kurşunlu han ve Yeni han sınırları içinde kalan
bölgedir. Saraçlar, dericiler, mutaflar, abacılar, yemişçiler, pamukçular,
kürkçüler, takkeciler bu çarşıda bulunuyorlardı. 1575 yılında 235’ i vakıflara
ait olmak üzere 500'ün üzerinde dükkân vardı. Pazara gelen her mal, satış öncesi kontrol edilerek,
fiyatı belirlenip vergisi peşin alındıktan sonra satışa çıkardı. Bozuk ve çürük
malın satışına izin verilmezdi. Öğleye kadar halk ve yerli tüccar alışveriş
eder, öğleden sonra yabancı tüccarlar kalan malı alabilirlerdi.[31] 16. yüzyılın ikinci yarısında Sinirli tımarında 16
dönüm tarlanın 880 akçaya, Yavuzca tımarında 5 dönüm bağın 1350 akçaya, iki han
ile birlikte bir hamamın 9000 akçaya, bir değirmenin 7800 akçaya, altın islemeli
zenne kaftanının 700 akçaya, bir adet bileziğin 68 akçaya, bir atın 250-300
akçaya, bir ineğin 150-200 akçaya, bir tavuğun iki akçaya satıldığı
anlaşılmaktadır.[32] 1575 yılında hububat ve bakliyattan 21.121.980 kg,
pamuktan 296.588 kg, susam üretiminden 94.125 kg, pirinç üretiminden 51.557
akçe, palamut, keten, dut yaprağı, boya bitkilerinden 5484 akçe, değirmen
işletmelerinden 10.124 akçe, bağlardan 22759 akçe, bostanlardan 7059 akçe, incir
ve nar üretiminden 425 akçe, armut üretiminden 1014 akçe, iğde üretiminden 35
akçe, zeytin üretiminden 38 akçe, badem üretiminden 320 akçe, kestane
üretiminden 2542 akçe, zerdaliden 10980 akçe, incirden 28800 akçe vergi
toplanmıştır.[33] Manisa'da hayvancılık da hayli gelişmiş bir ekonomik
faaliyet alanı idi. Balıkesir, Manisa, Aydın, Bursa yaylaları dolayısıyla
binlerce sürünün beslendiği koyunculuk alanlarıydı.[34] 1575'de alman vergilerden köylerde 17590 adet koyun
beslendiği, taşıma aracı olarak kullanılan atların özellikle Yund dağı ve
Turgutlu'da yetiştirildiği, arıcılığın da yaygın bir uğraş alanı olduğu 1575'de
1148 adet kovan bulunduğu, Manisa ile ilgili belgelerden anlaşılmaktadır.[35] 16. yüzyılın sonlarından itibaren yabancı gümüş
paralarının piyasayı sarması enflasyona yol açmış, memur ve asker maaşları sabit
kalırken fiyatlar yükselmiş buda sosyal huzursuzluğa neden olmuştur. Hazine
açığı büyüyünce, vergiler hem çeşitlenmiş hem de artmış, buna bağlı olarak
taşradaki idarecilerin de halk üzerindeki baskıları yoğunlaşmıştır.[36] Manisa'nın gerilemesinde Rum ve Ermeniler de etkili
olmuştur. Türkler dükkânlarını kapatıp savaşa koştukça onların bıraktığı boşluğu
Rum ve Ermeniler doldurmuş, 19. yüzyıldan itibaren Manisa çarşı ve pazarlarını
Rum ve Ermeni tüccarları kontrol etmeye başlamıştır. Burada kazandıkları
paraları da dışarı taşımışlardır. 19. yüzyılda gelişen ve yabancı ülkelerde piyasa
arayan sanayi ve ticaretin İzmir’i merkez seçmesi, Manisa’yı İzmir'e bağlayan
demiryolu, Manisa’nın ekonomik yönden eski hareket ve önemini kaybetmesine neden
olmuştur.[37] 1.4.Osmanlı Asırlarında Manisa'da Kültür, Eğitim ve
Sanat Manisa’nın
şehzade sancağı oluşu, şehzadeyle birlikte hocası, lala, defterdar, nişancı,
reisül küttab, ruznameci, çavuşbaşı gibi üst düzey eğitimci ve bürokratların da
Manisa'ya gelmelerini gerektirmiş, bazen de şehzade anneleri çocuklarının
yanında bulunmuştur. Buna bağlı olarak Manisa'da şehzadelerin yaşadığı
saray-i amire çevresine pek çok âlim, şair, musikişinas, sanatkâr akın etmiş
şehir bir ilim, kültür ve sanat merkezi haline gelmiştir. Şehzadelerin valilikleri döneminde Manisa ilim ve
irfan yuvası olmanın yanında, imar faaliyetleri yönünden de en üst düzeyde
nasibini almıştır. Bu gün Manisa'da yaşayan tarihi kültür mirası bu yükselme
devrinin ürünüdür. Osmanlılarda eğitim ve öğretim genellikle
medreselere dayanıyordu. Medreselerde fıkıh, hadis, tefsir, kelam gibi dersler
okutulurdu. Okuma yazma ve bir miktar ilmihal öğrenen öğrenci önce yirmili,
ardından derslerini verdikçe otuzlu, kırklı, ellili, altmışlı ve üstü
medreselere devam ederdi. II.Bayezit'in eşi Şehzade Şahenşah'ın annesi Hüsnişah
Hatun tarafından 1490'da yaptırılan Hatuniye medresesi ile Saruhanoğlu İshak Bey
tarafından 1375'de yaptırılıp Osmanlılar tarafından da kullanılan Ulu cami
medresesi ellili, III. Murad tarafından 1592'de yaptırılan Muradiye medresesi
ise altmışüstü medreselerdendir.[38] Devrin ünlü ilim adamları buralarda ders
vermiştir. II. Mehmet'in Manisa'da bulunduğu 1445'de İtalyan
hümanisti Ciriaco d'Ancona ve başka İtalyanlar sarayda şehzadeye Roma ve Batı
tarihi okutmuşlar, Patrik Gennadious Hıristiyan inancını anlatan Itikat-namesini
Fatih için yazmış, Francesco Berlinghieri cografya ve Roberto Valtoria De re
Militari adlı eserlerini Fatih'e takdim etmek istemişlerdir.[39] Şehirde
1427'de Timurtaş Paşa oğlu Ali Bey tarafından yaptırılan Ali Bey Camii, 1493'de
yapılan Göktaşlı Camii, 1474'de yapılan Çesnigir Camii ve kütüphanesi, 1474'de
yapılan Hacı Yahya Camii, 1480'de yaptinlan Attar Hoca Camii, 1484'de yaptinlan
İvaz Paşa Camii, 1490'da yaptinlan Hatuniye Camii ve Külliyesi, 1522'de
yaptinlan Sultan Camii ve Külliyesi (camii, medrese, sibyan mektebi, imaret,
bimarhane, hamam), 1549'da yaptinlan İbrahim Çelebi Camii, 1569'da yaptırılan
Lala Paşa Cami, 16.yy da yapılan Dilşjkar Hatun Külliyesi(camii, hamam), 15. yy
da yapılan Derviş Ali Camii, 1571'de yapılan Alaybey Camii, 16. yy da yapılan
Muradiye Külliyesi, (camii, medrese, imaret, dükkânlar, kütüphane), 1649'da
yapılan Sarabat Camii, 17. yy da yapılan Ayn-i Ali Camii, Nişancıpaşa Camii
başlıca camilerindendir. Bunlardan
Muradiye Camii incelik, güzellik ve iç süslemeleriyle ile herkesi hayran bırakan
bir eserdir. Planının Mimar Sinan tarafından yapıldığı, inşası için Sinan’ın
kalfalarından Mahmut Ağanın görevlendirildiği, 1584 yılında bu mimarin ölümü
üzerine yine Sinan’ın kalfalarından mimar Mehmet Ağanın eseri tamamladığını
Ahmet Refik'in Sinan adlı araştırmasından öğrenmekteyiz. Hüsnişah
Hatun tarafından yaptırılan Hatuniye Camiinin el işçiliğinin bir şaheseri olan
ahşap minberi görenleri büyülemeye devam etmektedir. 16.yy da Pilavcı Hacı Hüseyin tarafından yaptırılan
Kabak Tekkesi, 17. yüzyılla tarihlenen Seyit Hoca Tekkesi, Rufai Tekkesi, Titrek
Sinan Bey tarafından 15. yüzyılda yaptırılan Sinan Bey Medresesi, Yakup Ağa
tarafından 1572'de yaptırılan Kurşunlu Mektep, ümeradan Beseyiş Ağanın oğlu
Veled Bey tarafından 146l'de yaptırılan Hindistani Medresesi, Veysi Çelebi'nin
16. yüzyılda yaptırdığı Çapraz-i Sagir Sibyan Mektebi, 16. yüzyılda Manisa'da
kadılık yapan Molla Şaban tarafından yaptırılan Molla Şaban Sibyan Mektebi,
1579'da Dilşikar Hatun tarafından yaptırılan Alaybey Sibyan Mektebi, Tezveren
Dede, Ayni Ali, Anonim Türbe, Terzi Ahmet Dede ve Yirmiiki Sultanlar Türbesi,
Karaköy Hamamı, Hüsrev Ağa Hamamı, Cumhuriyet ve Alaca Hamam, Rum Mehmet Pasa
Bedesteni, Saray-i Amire, Kurşunlu Han, Yeni Han, Borsa Kahvesi, Pürnefes
çeşmesi, Polat Hacı Mehmet Ağa Çeşmesi, Üç Oluklu Çeşme, Kaval Çeşme, Dertliler
Çeşmesi, Muradiye İmareti Çeşmesi, Taşçılar Mescidi Çeşmesi, Ayni Ali Çeşmesi,
Sipahi Pazarı Çeşmesi, Derviş. Hasan Çeşmesi, Serabat Çeşmesi ve Vak Vak Çeşmesi
de Osmanlı eserlerindendir.[40] Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi, Ayşe Hafsa Sultan
tarafından 1522'de yaptırılan bimarhane XIX. yüzyıl sonlarına kadar akil
hastalarına hizmet vermiştir. Hastaların tedavisinde musikinin de kullanıldığı
hastanelerden birisidir.[41] Evliya Çelebi ariflerin, zariflerin toplandığı
Manisa kahvehanelerinden söz eder. Her biri dört bolümden meydana gelen bu
kahvehanelerin bir bölümünde saz çalanlar, bir bölümünde rakkaslar (erkek
oyuncular), birinde hikayeci ve meddahlar, birinde gazel okuyanlar bulunurdu.
Manisa kahvehanelerinin en güzel ve en latifleri Karaköy'dekilerdir, bilgisini
ünlü gezginimizden öğreniyoruz.[42] Manisa'daki Osmanlı eserleri devrin ruh halini,
ihtişamını, sağlam karakterini, hala eski zindelik, güzellik ve büyüklükleri
içinde saklamaktadır. Manisa özellikle Mevlevi, Rufai, Bektaşi, Halveti
tarikatlarının yaygın olduğu, bu kültürün insan davranışlarına yansıdığı bir
şehirdir. Evliya Çelebi'nin Manisalılar "Sanat ehli, kanaat ehli, ibadet ehli,
ziyaret ehli" ifadelerinden de bu açıkça anlaşılmaktadır. Fatih'in,
Kanuni'nin, II.Murad'in şiirleri bu güne kadar ulaşmıştır. Bunların
dışında; 16. yüzyılda Abdi, Ahmet b. Mehmed-i Mağnisevi, Aşki, Camii, Sevayi
Mehmed Celebi, La'li Celebi, 17. yüzyılda İbrahim Magnisavi, Ahmet Fevzi, Birri
Mehmet Dede, Mehmet Lütfü Efendi, Mahmut Efendi, 18. yüzyılda Hafiz, Hasan
Kenzi, 19. yüzyılda Ahmet Vehbi Efendi, Fehmi Bey, Hocazade Alim Efendi gibi
sairler, İbrahim Hakki, Mehmet Efendi, Mehmet Hulusi Efendi, Mehmet Nuri Efendi,
Mehmet Rüştü gibi hattatlar, Deruni Celebi, Salis Efendi, Kabilzade Asim Molla
ve Hocazade Alim Efendi gibi bestekarlar Manisa'da yetişmiştir. Şairler içinde en ünlüsü Divan ve Bülbüliye adlı
eserleriyle tanınan Birri Mehmet Dede’dir. Birri, 1669-1716'da Manisa'da
yaşamış, Manisa’yı, Gediz'i, laleyi, Manisa’nın ileri gelenlerini şiirine konu
yapmıştır.[43] [1] Uluçay Ç., Gökçen İ., Manisa Tarihi Resimli Ay Matbaası, İstanbul, 1939 s:9, Emecen F., XVI. Asırda Manisa Kazası, TTK Yayınları, Ankara 1989, s:15, Emecen F., Tarihin İçinde Manisa, Manisa Belediyesi Kültür Yayınları, Manisa, 2006, s:1, Adıgüzel İ., Osmanlı Döneminden Manisada Eğitim Kurumları(Bildiri), Manisa Şehri Bilgi Şöleni Bildirileri, CBÜ Kültür ve Spor Kulübü Derneği, Manisa, 2006, s:2, Acun H., Manisada Türk Devri Yapıları, TTK Yayınları, Ankara, 1999, s:4. Manisa, Manisa Valiliği, Manisa Belediyesi, Manisayı Mesiri Tanıtma ve Turizm Derneği Ortak yayını, Manisa, 2005, s:6-11 [2] Ortaylı İ., Osmanlıda Manisa (Konferans), 01.03.2008, saat 15.30, Manisa Belediyesi Lale Salonu. [3] Adıgüzel İ., age, s:3 [4] Eravcı, H.M., Korkmaz M., Saruhanoğulları ve Osmanlı Klasik Döneminde Manisada Yaşayan Kültürel İzleri, Manisa Valiliği Yayını, Manisa, 1999, s:1 [5] Emecen F. XVI. Asırda Manisa Kazası, TTK Yayınları, Ankara, 1989, s:17 [6] Emecen F., age s:17, Uluçay Ç., Gökçen İ. Age s:22, Eravcı, H.M., Korkmaz M. Age, s:16-17 [7] Emecen F. Age s:18, Eravcı, H.M., Korkmaz M. Age, s:13 [8] Gülensoy T., Manisa ve Yöresinde Oğuz Boyları(Bildiri) Manisa Şehri Bilgi Şöleni Bildirileri, CBÜ Kültür ve Spor Kulübü Derneği, Manisa, 2006, s:285, Gökçen İ., 16. ve 17. Asır Sicillerine Göre Saruhan’da Yürük ve Türkmenler, İstanbul, 1946, s:10-13 [9] Emecen F. Age s:19-22, Eravcı, H.M., Korkmaz M. Age, s:30-36 [10] Emecen F. Age s:21 [11] Emecen F. Age s:21 [12] Uluçay Ç., Gökçen İ., age s:76 [13] Emecen F. Age s:125 [14] Uluçay Ç., Gökçen İ., age s:77 [15] Manisa’da Sancakbeyliği yapan şehzadeler: Ertuğrul, Süleyman, Alaaddin, II. Mehmet, Mustafa, Abdullah, Şehinşah, Korkut, Alemşah, Mahmut, Süleyman, Mustafa, Mehmet, Selim, Murat ve Mehmet. Bunlardan II. Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim, III. Murat ve III. Mehmet tahta çıkmıştır. [16] Emecen F. Age s:23 [17] Emecen F. Age s:31 [18] Uluçay Ç., Gökçen İ., age s:53 [19] Büyük Türk Klasikleri, Cilt:6, Ötüken-Söğüt Yayınları, İstanbul, 1987, s:157 [20] İhsanoğlu E (Editör), Osmanlı Devleti Tarihi, Cilt:2, İstanbul, 1999, s:381 [21] Su K., Manisa ve Yöresinde İşgal Acıları, Ankara, 1982, s:1 [22] Yurtoğlu Z., Manisa Tarihi, Manisa(Tarihsiz), s:108 [23] Emecen F. age s:251 [24] İhsanoğlu E age, s:632 [25] İhsanoğlu E age, s:632 [26] Yurtoğlu Z., age, s:108 [27] Uluçay Ç., Gökçen İ., age s:79 [28] İhsanoğlu E age, s:636 [29] Yurtoğlu Z., age, s:109 [30] İhsanoğlu E age, s:641 [31] Yurtoğlu Z., age, s:112 [32] Çamlı M., 1551 Tarihinde Manisanın Çarşıları ve Eşya Fiyatları, Manisa Dergisi, Şubat 1995, Sayı:8, s: 38 [33] Emecen F. age s:242-264 [34] Akdağ M., Türkiyenin İktisadi ve İctimai Tarihi, Cilt 2, İstanbul 1974, s:199 [35] Emecen F. age s:266-267 [36] İhsanoğlu E age, cilt 1, s:46 [37] Uluçay Ç., Gökçen İ., age s:58 [38] Baltacı C., Osmanlı Medreseleri, İstanbul, 1976, s: 273,409, 547 [39] İhsanoğlu E., Osmanlı Medeniyeti Tarihi, cilt2, İstanbul, 1999, s:375 [40] Manisa’nın Kültür ve Tabiat Varlıkları, Manisa Belediyesi Kültür Dizisi Yayınları, Manisa 1992 [41] İhsanoğlu E., Osmanlı Medeniyeti Tarihi, cilt 1, İstanbul, 1999, s:262 [42] Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Cilt 13, s: 75 [43] Uluçay Ç., Manisa Ünlüleri, Manisa, 1946 |