SİGARA İLE İLGİLİ GÖRÜŞLER
Bağımlılıkların en yaygını ve belki de üzerinde en çok konuşulanı sigara bağımlılığıdır.
Batıda yaklaşık on asırlık bir geçmişi bulunan tütün ve sigara, XV. yüzyıldan itibaren yeni dünyadan islam dünyasına da sirayet etmiş,
sigara alışkanlığının toplumda yayılmaya başlamasıyla birlikte sigara içmenin dini hükmü, dinen sakıncalı olup olmadığı da tartışılır olmuştur.
İLMİ VE DİNİ YÖNÜ
Tıp ve pozitif bilimlerdeki son gelişmeler artık sigaranın zararını şüphe ve tereddütlü bir konu olmaktan çıkarmıştır.
Sigaranın yol açtığı hastalıklar, zararlar ve kirlenme konusunu ele alan birçok araştırma sonuçları yayımlanmış, bu konuda müstakil eserler kaleme alınmıştır.
Bu araştırmalarda belirtildiğine göre sigara, insan vücudunda bağımlılık (tiryakilik) meydana getirmekte, kurtulunması giderek güçleşen bir alışkanlık halini almaktadır. Ağız, boğaz ve üst solunum yollarında tahribata, mide ve kalp hastalıklarına, damarlarda, sinirlerde fonksiyonel bozukluklara yol açmakta olan sigaranın kanserle de yakın bağlantısının olduğu iddiası giderek kuvvet kazanmaktadır.
Sigara içmenin meydana getirdiği ağız, beden ve çevre kirliliği, diğer şahıslara verdiği eziyet de çok ciddi boyuttadır. Örnek kabilinden sayılabilecek bu zararlar, haliyle sigara içmenin dini hükmünü araştırmayı da gerekli kılmaktadır.
Sigara, on dört asırlık fıkıh tarihi içinde nisbeten yeni bir mesele olduğundan ilk devir müctehidlerinin konuyla alakalı görüşünün bulunmayacağı açıktır. Çağdaş sayılabilecek son dönem İslam bilginleri de sigaranın dini hükmü konusunda üç gruba ayrılmışlardır.
1. Sigaranın zararlarını bilmeyen veya önemsemeyen bir grup bilgin, tütün kullanma (pipo, nargile vb. de dahil), sigara içme hakkında dinde açık bir hüküm bulunmadığını, şâri' tarafından açık bir yasak gelmediğini ileri sürerek sigara içmenin mubah olduğu görüşünü ileri sürmüştür.
2. Diğer bir grup İslam bilgini ise, sigara içmeyi doğru bulmamakla birlikte, haram da diyemedikleri için mekruh olarak nitelendirmişlerdir.
3. Üçüncü bir grup ise, sigara içmeyi, özellikle tiryakilik derecesinde sigara alışkanlığını sağlık açısından zarara ve ekonomik yönden israfa yol açtığı, nafaka yükümlülüğünü ihlal ettiği gerekçesiyle 'haram' saymışlardır.
Günümüz İslam bilginlerinin genel eğilimini yansıtan bir değerlendirme yapmak gerekirse şunlar söylenebilir: Her şeyden önce, sigara içme hakkında dini bir hükmün ve şâriin yasağının bulunmadığını söylemek doğru olmaz. Şer'i hükümler belli ilkelere dayalıdır ve birtakım gayelere yöneliktir. Naslar her mesele hakkında ayrıntılı ve münferit hüküm vermek yerine genel kurallar ve ölçüler koymuş olup, müslümanlar önlerine çıkan meseleleri nasların koyduğu bu ilke ve ölçülere, gözettiği gayelere göre anlamak ve değerlendirmek zorundadırlar. Bu itibarla sigara hakkında muhtemel fıkhi hükmü, belli açılardan ele alıp tartışmak ve çıkan sonuca paralel bir değerlendirmeye gitmek gerekmektedir.
a) Zarar.
Sigaranın zararsız olduğunu söylemek, artık bugün ilmen ve tıbben imkansız olduğuna göre, konunun dini yasaklar çerçevesinin tamamen dışında düşünülemeyeceği şüphesizdir. Bilim adamları sigaranın ihtiva ettiği nikotinin ve sigara dumanının bünyede kanserden, sinir sistemlerinde bozukluğa kadar bir dizi zarar ve hastalığa yol açtığından söz etmektedir.
Kur'an'da, 'Kendinizi elinizle tehlikeye atmayın...' (el-Bakara 2/195) buyrulmuş, Hz. Peygamber de, 'Ne doğrudan zarar verme ne de zarara zararla karşılık verme vardır.' (İbn Mâce, Ahkam, 17; el-Muvatta, Akzıye, 31) diyerek bir kimsenin kendine ve başkalarına zarar vermemesinin temel bir dini ilke olduğunu vurgulamıştır. Sigaranın hem içene hem de çevresinde bulunan kimselere zarar verdiği göz önüne alınınca hem Allah hakkının hem de kul hakkının birlikte ihlal edildiği söylenebilir.
b ) İsraf,
İsraf malı boş yere harcamaktır. Kuranda, yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz (el-Araf 7/31) buyrulmuş, Resul-i Ekrem de daima mutedil, ölçülü davranmayı emretmiş, malın boşa harcanmasını yasaklamıştır. Sigara için yapılan harcamanın, sigara bağımlısı şahsın bu bağımlılığı göz önünde bulundurulursa israf olmayacağı, hatta önemli bir bünyesel ihtiyacının karşılanması sayılabileceği görüşü boşa harcama olmanın ötesinde zararlı da olduğu için tutarlı değildir. Harcama yapan kişinin zengin olması da bu harcamanın israf olmasını önlemez.
c) Nafaka Yükümlülüğü.
Aile reisi erkekler eşinin, çocuklarının ve aile fertlerinin, muhtaç yakınlarına bakan erkekler de onların nafakalarını karşılamakla yükümlüdür. Böyle bir mali yükümlülük altında bulunan kimselerin nafaka yükümlülüğünü aksatacak şekilde sigaraya para vermesi de dini olduğu kadar insani ve ahlaki açıdan da kabul edilemez bir durumdur.
Sigara içmenin fıkhi hükmü başta zarar, israf ve nafaka yükümlülüğü olmak üzere çeşitli açılardan ele alınabilir. Böyle olunca sigara içmenin hükmü hakkında kesin ve genel bir hüküm vererek 'haram' demek yerine, bu konuda bu açılardan bazı ayırımlar yaparak farklı durumlarda farklı hükümler vermek, her bir durumu kendi şartları içerisinde değerlendirmek daha doğru görünmektedir.
Hem içene hem de o ortamda bulunan şahıslara ve çevreye verdiği zararlar, israf ve hakların ihlaline yol açabileceğinin kuvvetle muhtemel olması dikkate alınarak, sigara içmenin kural olarak dinen harama yakın mekruh sayılması gerekir. Ancak bedene verdiği zarar ilmen ve tıbben açıklık ve kesinlik kazanmışsa, açık bir israfa ve kişinin nafaka yükümlülüğünü etkileyip aile fertlerinin ve bakmakla yükümlü bulunduğu kimselerin nafakasını kısmasına yol açıyorsa, zorunlu harcamalardan ve asli ihtiyaçlarından bile fedâkârlık yapmaya zorluyorsa, o takdirde sigara içmenin dinen de haram olduğu söylenebilir.
Nargile ve enfiye gibi alışkanlıklar da bu çerçevede değerlendirilebilir.
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
SİGARANIN HÜKMÜ
" Sigara içmelerinin sıhhatlerine zararlı olacağı, doktor tarafından kendilerine bildirilen kimseler ile çoluk çocuğun nafakasından keserek sigara içenlere "sigara içmek" haramdır.
Bunların dışında kalanlar için de malı boş yere zâyi ettikleri, tedrîcen sıhhatlerini tehlikeye soktukları ve başkalarını da rahatsız ettikleri için haramdır.
Sigaranın mübah olduğu hakkında fetvâ verenler -zamanlarının şartları içinde- sıhhate ne ölçüde zarar verdiğini bilmedikleri için böyle yapmış olsalar gerektir. "
(Prof.Hayrettin Karaman)